Saygı putunu yıkalım!

Saygı kelimesinin anlamına bakıldığında üç anlam ile karşı karşıya kalıyoruz.

Büyüklere, yaşlılara, değeri yüksek olanlara, kutsal bilinen kimselere, şeylere karşı duyulan, sevgi ve çekinmeyle karışık bağlılık duygusu.

Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu, inceliği.

İlişki içinde olan birey veya kurumların, birbirlerinin ilgi ve tutumlarının farkında oldukları, yapıcı bir davranış tarzını benimsedikleri olumlu bir duygu.

Her üç anlam incelendiğinde çok güzel anlamlar barındırıyor. Lakin derler ya “kazın ayağı hiçte öyle değil” diye. Hah işte bu saygı kelimesi her şeyin yozlaştığı bu devirde tam olarak öyle. Küfür ehli söz konusu kendi değerleri daha doğrusu çirkeflikleri olunca hemen “saygı putu” devreye girmektedir. Örtünme dersin “kimsenin giyimine karışmayın saygı gösterin” içki dersin “özel hayata müdahale etmeyin saygı”, her ne olursa olsun konuşmak onlara karşı saygısızlık ve müdahaledir. Lakin söz konusu İslam’ın şiarları olduğunda, hakaret, tehdit, küfür ne arasan ağızlarından salya gibi akar. Saygı putunu ilk önce kendileri yemeye başlarlar. Ve müslümanları cahil, yozlaşmış, geri kalmış gibi laflarla yaftalarlar.

“Onlara yeryüzünde neden bozgunculuk yaparsınız denildiğinde, onlar biz ancak ıslah edicileriz derler” ilahi hükmün hakkını sonuna kadar vermektedirler. Kendileri gibi düşünmeyen herkese yaşam hakkı dahi vermemektedirler. Dedik ya her ne kadar kelime anlamı ve kullanımı değerli bir kelime olsa da, hem dünyada hem de Türkiye’de kullanılan ama içi boşaltılıp değersizleştirilen kelimeler arasında yerini almaktan kurtulamamıştır. Barış, özgürlük, din ve vicdan hürriyeti, kadın, çocuk ve hayvan hakları gibi kelimeler nasıl ki seküler takılan tayfa tarafından heba edilmiş ise saygı kelimesi de aynı talihsizliğe maruz kalmıştır.

Evet saygının hakkını vererek kullanılması elzemdir. Ancak öyle bir duruma gelmişiz ki saygıyı neye, kime, neye göre, kime göre diye sınıflandırmak zorunda kalıyoruz. Çünkü küfür ehli bu ulvi kelimeyi tahrip etmiştir ve kendisine kalkan yapmak adına putlaştırılmıştır. Kendisi ile alakalı her meselede saygı putuna secde ederken, aksi fikirlere karşı ise helvadan yapılan putların yiyilmesi gibi hemen putlaştırılan saygıyı yemeye başlıyorlar.

Kız çocuklarına her türlü ahlaksızlık verilince çocuğun iradesi oluyor ama başörtüsü takması, ilahi okuması çocuğa dayatılan zorbalık olarak adlandırılıyor. Ezanın okuması rahatsız edici ve gürültü kirliliği oluyorken, gece yarısından başlayıp sabaha kadar yüksek müzikle tepinmek eğlenmek hak oluyor. Onlara karşı fikrini savunurken maaşlı trol, kendileri söz konusu olduğunda ifade özgürlüğü, üstelik bizler hakaret etmeden konuşmamıza ve onların her lafı neredeyse hakaret olmasına rağmen. Örnekler asla bitmez, çünkü küfür ehlinde; yalan, iftira, aymazlık, arsızlık, hakaret, iki yüzlülükler bitmez. Aksine her an üzerine katlaya katlaya ilerliyorlar.

Onların mahallesindeki çöpten yayılan pis koku gayet doğaldır da, müslüman mahallesinde yaşayıp o çöpün kokusundan sürünüp, göğsünü gere gere gezenlere ne demeli? Birkaç seküler züppeye şirin görünme adına, alimlere ve müslümanlara saldıran dindarlara ne demeli? Oralardan oy devşirme adına, hakkı söyleyen alimlere saldırıp itibarsızlaştıranlar hiç düşünmezler mi?

Evet hiç düşünmez miyiz? Kur’an’a kulak vermez miyiz? Bir fasıkın ulaştırdığı haberi araştırmadan anlamadan dinlemeden hareket etmememiz gerektiğini bilmiyor muyuz? Yine iftirayı yayanlar ile ilgili verilen ilahi hükmü neden gözardı ederiz?

Bu minvalde bu hususta ifk hadisesinde bizler için muazzam dersler vardır. Hz. Aişe annemize atılan iftira sonrası Allah (c.c) Nur süresi ile Hz. Aişe annemiz aklanmıştır ama bunun yanında müslümanlara ciddi anlamda uyarılar verilmiştir. Yayılan iftiranın önünün alınması yerine yayılması hususunda bilerek ve bilmeyerek katkıda bulunanlar için ceza söz konusunun belirtilmesi gerçekten düşünülecek bir durumdur. Söylenen her söze balıklama atlamamak, araştırmak ve aksi bir durumda yani araştırmadan iftirayı yaymak veya fitne çıkarmak sonucu cezalandırılmak. Çıkarmamız gerek ders ise; İslam, ifade ve düşünce özgürlüğüne önem verdiği gibi insanların haysiyet ve şereflerine de önem vermektedir.

Bir müslüman, gayri müslim birine iftira atarsa haksız yere itibarını zedelerse İslam buna müsaade etmez. Aynı şey gayri müslimin bir müslümana yapması için de geçerlidir. Yani evet herkes fikrini açıklayabilir ama bu kimseye zarar vermeyen, aşağılamayan, incitmeyen, itibarsızlaştırmayan olmalıdır. Aksine ne izin ne de tahammül vardır. İslam’ın hükmü bu kadar açıkken bizler İslam alimlere saldırmaktan geri durmuyoruz. Üstelik İslam düşmanı güruhun sözleri ile.

Ümmetin ihtiyaç duyduğu fertler; her kabın şeklini alan değil, her koşulda ve imkanda kınayıcının kınamasından korkmadan hakkı söyleyebilen fertlerdir. Eğilmeden bükülmeden, lafı eveleyip gevelemeden İslam’ın tüm şiarlarına sarılmalı ve müdafaa etmeliyiz. Bizi kurtaracak dergah budur. Yoksa üç beş soytarının oyları, sevgisi, sempatisi bizi kurtaramaz. Böyle böyle İslam’a faydamız olmaz. Kendimizi avutmanın bir anlamı yok. Bunları düşünmeden attığımız her adım bizleri; dibi cehennem çukuru olan bir uçurumun kenarına götürür. Tefekkür etmeli, düşünmeli, aklımızı başımıza almalıyız. Zaten düşünme akletme  Allah (c.c) bize en çok bahsettiği konulardan biri değil midir? Biraz soluklanalım, duralım, her şeyi bir anlığına kapatalım ve düşünelim. Ne yapıyoruz biz? Ne yapmıyoruz biz? Bu uğraşımız, ölümün ve hayatın sahibi olan Allah’ı (azze we celle) razı ediyor mu?

Şunu asla ve asla unutmayalım; oylarını almak adına veya eziklik duygusu ile (bir müslüman küffara karşı kendini neden ezik görür ayrı bir mesele) şirin görünmeye çalıştığımız, İslam düşmanı güruh bizi asla ve kat’a bize asla değer vermeyecektir. Çünkü onlardan, yani onların dini üzerine değilsen, onlar gibi konuşmuyorsan, onlar gibi düşünmüyorsan, senin cumhurbaşkanı, nobel ödüllü, öğretmen, hakim, savcı, mühendis, polis, doktor, iş adamı, hamal, amele, çiftçi, inşaatçı, esnaf olman hiçbir şey ifade etmez. Sen kocaman bir hiçsin onların gözünde. Wallahi Wallahi Wallahi İslam’ı terk edip, İslam’a düşmanlık ve İslam’ın tüm değerlerini ayaklar altına almadığımız sürece bize karşı sevgi ve saygı beslemeyecekler. Bizleri asla benimsemeyecekler. O halde zillet içinde kıvranmanın alemi yok. Peygambervari bir izzetle duruşumuzu tavrımızı net belirtmenin vaktidir: sizin dininiz size, benim dinim bana!

foto
Yazar: Musab Çetinkaya
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal