HERGÜN KUDÜS GÜNÜ HER YER MESCİD-İ AKSA

Kudüs; ümmetin bağrında sönmeyen alev,

Kudüs; ümmetin boğazında düğümlenen,

Kudüs; ümmetin gözündeki yaş,

Kudüs; sinesinde dinmeyen acı,

Kudüs; ümmetin yetim evladı,

Kudüs; ümmetin onuru, namusu, ilk kıblesi…..

 

Kudüs’ün İslam ümmeti nezdindeki karşılığına yazmaya kalkışsak, buna ne mürekkep ne de bir kâğıt dayanır. Kudüs’ün işgalden ve zulümden kurtulması için çalışmak tüm Müslümanlara farzdır. Bu minvalde Kudüs’ü hatırlamak ve Kudüs için bir şeyler yapmak adına İmam Humeyni’nin (R.anh) Ramazan ayının son Cuma günü Dünya Kudüs Günü olarak ilan etmesi gerçekten değerli bir gelişmedir.

          Kudüs işgal altında, Kudüs israilin necis postalları altında kirletilmekte, Kudüs siyonist terör şebekesi israilin zulmü altında inim inim inlerken, maalesef ümmetin ekseriyeti durup bakmakla yetinmektedir. Oysa ki Kudüs bizden bakmamızı değil, ayağa kalkmamızı, silkelenmemizi ve vahdet ile bir araya gelerek ona doğru koşmamızı beklemektedir. Bizim parçalanmışlığımız Müslümana korku küffara ümit olmaktadır. Küffarın şu anki gücü; ne teknolojilerinden ne de finansal kaynaklarından gelmemektedir. Küffarın varı yoğu İslam ümmetinin bitmek bilmeyen dağınıklığıdır.

          Ümmetin tarihi böylesi buhranlardan kurtulmayı başarmış yiğit komutanlarla doludur. Hedefe odaklandıktan sonra her şeye gözünü kapatmak ve hedefe vardıktan sonra bile intikam ile değil merhamet ile hareket etmek. İşte bizim tarihimiz ‘müminler kardeştir’ ilahi buyruğunu iliklerine kadar yaşamış bir tarihtir. Mümine karşı alçak gönüllü, şefkatli, merhametli, affedici iken zalim küffara karşı şedit bir tarihimiz.

          Selahattin Eyyübi’ye ‘Neden gülmezsin?’ diye sorarlar. Ondan gülmesini isterler. Aklı, gönlü, imanı Kudüs ile olan, Kudüs’ün barbar haçlılar tarafından işgali altında olması olan Eyyübi nasıl gülsün? Nasıl normal bir durum gibi hayatına normal olarak devam etsin? Onların imanı buna engel oluyordu. O şanlı sultan ki (mekânı cennet olsun) aklında, fikrinde, zikrinde Kudüs olduğundan, kendisine yapılan hakaretlere güler, yapılan iftiralar sessiz kalır hatta şahsına yapılan zulümleri sinesine gömer dönüp bakmaz idi. Çünkü o şanlı sultan biliyordu ki eğer bunlarla uğraşırsa Kudüs elden gidecek, Kudüs uzaklaşacak, Kudüs unutulacak, Halep’teki minber çürüyecek, gül suları kuruyacaktır. Ve Selahattin Eyyübi buna müsaade etmemek adına kendinden vazgeçti, sabretti, tevekkül etti ve gayret etti ve Kudüs’ün fatihi oldu.

          İşte Kürtler böylesi fedakâr, cefakâr ve şanlı bir sultanın torunlarıdır. Bizlere düşen ecdadımızın bize miras bıraktığı bu yolu takip etmektir.

          Kendinden emin bir şekilde cennet mekân sultan 2. Abdülhamit Han’ın huzuruna çıkan theodor herlz, ‘bize Kudüs’ü ver Osmanlı’nın tüm borçlarını silelim ve bunun yanında küresel sermayenin tüm finans kaynaklarını Osmanlıya aktaralım ve siz de ölünceye kadar huzur içinde tahtınızda kalın’ der. Huzur Kudüs’ün hür olmasında bulan yüce sultan yüzü kızarır hiddetlenir ve ‘Dünyanın tüm servetlerini ve saltanatlarını benim ayaklarımın altına serseniz değil Kudüs’ü, oranın bir avuç toprağını dahi vermem size’ der ve hem tahtından hem de servetinden olur. Evet, dünyevi tüm değerleri kaybetti lakin ahirette yüzü ak olanlardan oldu inşallah.

          İşte Türkler böylesi fedakâr, cefakâr ve yüce bir sultanın torunlarıdır. Bizlere düşen ecdadımızın bize miras bıraktığı bu yolu takip etmektir.

          Kudüs adına gerçekten söyleyecek sözü olanların yapacağı ilk ve en önemli şey; Müslüman kardeşini, artısı ve eksiğiyle ve dahi amasız olarak kucaklaması, sevmesidir. Eğer bizler içimizdeki zalimi deviremezsek; kucaklaşamayız. Kucaklaşamazsak; vahdeti bulamayız. Vahdeti bulamazsak; Kudüs esir, Şam harabe, Bağdat virane, Kahire cahil, Grozni yetim, Tahran kimsesiz, İstanbul çaresiz kalmaya devam edecektir.

foto
Yazar: Musab Çetinkaya
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal