Aileyi yıkıyoruz!

“HEP BERABER AİLEYİ YIKALIM”

Bu sözü kime söylersek söyleyelim, hemen hemen herkes “Olur mu öyle şey? Aile yıkmak büyük günahtır.” gibi cümleler kuracaktır. Tabi bunlara İslam’ın istisnasız tüm şiarlarına düşmanlık edenler dahil değildir. Çünkü İslam düşmanları, büyük küçük fark etmeksizin, İslam’ın emrettiklerini nehyeder, nehyettiğini emrederler ve bu uğurda da gece gündüz çalışırlar. Tek amaçları İslam’ın nefis saltanatlarını yıkacak olan tehditlerini ortadan kaldırmaktır.

İşte bu yüzdendir ki, aile kurumuna saldırılar her zaman söz konusu olmuştur. Çünkü İslam, aile müessesesine çok önem vermiş ve gerek kurulması için gerekse de yıkılmayıp ayakta durması için her türlü tedbiri almıştır. Kurulmasında gösterdiği kolaylıklar ve teşviklerin yanında, yıkılması ya da tahribata uğraması için getirdiği zorluklarla ve tedbirlerle bunu rahatlıkla görebiliriz. Düşünün ki yerin ve göğün rabbi olan Allah (C.C) helal olan tüm şeylerin uygulanması için getirdiği emirler ortada iken, yine helal olan boşanmayı sevmemiş ve boşanma olmaması için zorluklar getirmiştir. İslam’da en son çare olarak görülmüştür. Yani nasıl ki, domuz eti açlıktan ölüme yakın iken sadece ölümden kurtaracak kadar helal oluyor ise, boşanma da artık tüm çarelerin tükendiği bir duruma gelme söz konusu olduğunda başvurulacak bir helaldir. Ama Allah (azze we celle)nin sevmediği bir helal.

Elbette boşanma üzerine veya boşanmaya götüren yollar ve sebepler üzerine saatlerce yazılabilir ve konuşulabilir. Çünkü bu dönemde maalesef en büyük dertlerden biri, artan boşanmalardır. Çünkü zihniyetimiz değişti. Başka başka düşünmeye başladık. Diğer bir deyişle çağdaş olduk. Çağdaş olununca İslam’ın değerleri bizde değersizleşmeye başlıyor maalesef. Boşanma sebeplerinin arasında en çok dikkat çeken şey, gelecek ve rızık endişesidir. Bu endişeler ile atılan adımlar, hem geç evliliğe hem de evliliğin daha ilk yıllarında haddi hesabı olmayan borçlara sebebiyet vermektedir.

Ailelerin evlilik öncesi istekleri, bir insanın güç ve imkanını aşarken, istenilen onca mal, mülk geç evliliklere yol açmaktadır. Yapılan geç evlilikler ile evliliğin ilk yıllarında ihtiyaç duyulan enerji ve saf düşünme tükenmeye başladığından huzursuzluklar ayyuka çıkıyor. Akabinde yapılan evlilik bir çıkmaza doğru yol alıyor. Geç evlenen kız-erkek enerjilerini gayri İslami yollarda harcadığından, bir yaştan sonra daha mükemmeliyetçi davrandığından yapılan evlilik ile hüsrana uğramaktadır. Dedim ya anlayışımız değişti diye. Kızımın geleceği güzel olsun diye diye kızımızı dibi karanlık olan bir uçurumun kenarına iter olduk. En trajikomik olanı ise; oğlu için onca istenenlere isyan eden ailelerin, söz konusu kızları olunca kendilerinden daha daha daha çok istemeleridir. Adeta bir yarış içinde olurmuşçasına.

Evlatlarımızın evliliklerinin saadet yuvası mı, yoksa bir ızdırap çukuru mu olacağının, en büyük emeği geçecek olanların bizler olduğunu unutmayalım. Şimdi kızımızı istemeye gelene namaz yerine üç anahtar (ev, araba, iş) soruyorsak, oruç yerine altınlardan haber versin istiyorsak, zekat veya infak yerine biriktirilmiş mallardan soruyorsak, arzuluyorsak eğer bu, o evliliğin yıkıma gitmesi için elimizden gelenin en iyisini yaptığımızı gösterir. Tüm bunlar söylendiğinde ise; kızlarımızın geleceğini düşünüyoruz gibi basit ve saçma bir gerekçe ile kendimizi savunmaktayız. Eğer ki, gelecek endişemiz varsa, şunu unutmayalım o zaman: evlatlarımızda dahil herkes için tek bir gelecek vardır o da ahirettir ve ahirette ise sadece iki yurt vardır. Biri cennet diğeri cehennem yurdu. Başka gelecek, başka yurt, başka yer yok.

Madem durum bundan ibarettir, o zaman kendimize soralım ve yine kendimiz cevaplandıralım. Damat adayımızda aradığımız özellikler arasında hangisi fayda sağlar? Namaz nereye, üç anahtar nereye ulaştırır? Oruç nereye, altınlar nereye ulaştırır? Zekat, infak nereye, biriktirilen mallar nereye ulaştırır? Bu sorulara vereceğimiz hakkaniyetli cevaplar belki bir nebzede olsa aklımızı başımıza getirebilir. Elbette bunlar söylenirken, malın ve mülkün her şartta bizi cehenneme götürür fikri doğru değildir. Buradaki kastımız önceliğimizi neye verdiğimize yöneliktir ve önceliğimizin tek gelecek olan ahiret yurdunda, bize ne gibi sonlar hazırladığı ile alakalıdır. Yoksa tarihimizde mallarıyla cenneti kazanmış bir çok örnekler mevcuttur elbette. Müslüman’ın zengin olanı hayırlıdır elbet. Lakin tüm mesele mal ve mülk amaç mıdır yoksa araç mıdır? Biz evliliğin başlarında malı mülkü amaç edinirsek hüsrana uğradığımız yetmezmiş gibi zorlamalarımız ile evlatlarımızı da hüsrana uğratmış oluruz.

Herkesçe haykırılan mesele malı mülkü olmayan gençlerin, evlenmek isterken önlerine çıkarılan ve neredeyse imkansız olan maddi engeller. Dayalı döşeli evler, altınlar, salonlar, kuaförler vs. vs. derken gençlerin omuzlarına, bir daha doğrulamayacak kadar yük bindirmekteyiz. Adeta insan değil de bir yük hayvanıymışçasına.

Peygamberlerden her zaman örnek vermemiz anlamsız kalır, eğer uygulamazsak. Kız istemeye giderken evlilik hususunda peygamberin kızını neredeyse bedavaya(!) vermesini ballandıra ballandıra anlatırken, kızımızı istemeye gelene karun muamelesi yapmamız adilce değil zalimcedir. (en hafif tabiri kullanmak istedim.)

Tüm bu anlattıklarımız bizim yapay olarak koyduğumuz engellerin sonucu olarak doğan sonuçlardır. Elbette istisnalar vardır.  Elbette anormal durum yaşayıp evliliği ertelemek sorunda kalanlar için değildir bu anlatılanlar.

İşin özü evlilik için getirdiğimiz zorlukları kaldırmadıkça, gençler evlenemeyecek. Yaşını aldıktan sonra geç evlenecek ve akabinde gelecek olan saadetsiz yıllara kimse engel olamayacaktır. Rabbim bu hususta da aklımızı başımıza almamızı ve “zorlaştırmayınız kolaylaştırın” ilahi buyruğun gereğini yerine getirmemizi nasip eylesin. Selam ve dua ile...

foto
Yazar: Musab Çetinkaya
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal