YETİM BÜYÜMEK

“Babasını kaybeden vatanını kaybetmiştir.” Bu sözü ilk duyduğumda şöyle bir durup düşünmüştüm. “Bu söz kimin eseri olabilir” diye ve ancak küçük yaştan itibaren yetim kalmış, yetim büyümüş, evlenip çocuk sahibi olmasına rağmen babasızlığı iliklerine kadar yaşamış biri söyleyebilir. Her daim bir yanı eksik her daim kendini yarım yamalak hissetmektir babasızlık.

Elbette yetim olmak, babasız büyümek çok acı vericidir. Ancak babanın doğal yollarla değil de hainlikle şehit edilmesi ve sadece “Rabbim Allah’tır” dediği için şehit edilmiş olması acıyı kat be kat artırmaktadır. Elbette aynı oranda şehit babaya olan hasreti ve sevgiyi de artırmaktadır. Yitip giden her can kimine göre şehit, kimine göre ölümü hakeden, kimine göre sadece bir istatistik iken babası ölen yetim için ise dünyanın başına yıkılması demektir. Babasız büyümek zorunda kalan yetimler ömür boyu iki duygu ile yaşamaktadır. Acziyet ve iftihar. Babasızlığın verdiği ağır yük altında acziyetle ezilirken, şehadeti ile iftihar etmektedir. Lakin hiç bir zaman kalbindeki kanayan yaraya hiç bir deva bulamamaktadır. Yapılan telkinler, avuntulu sözler hepsi havada kalır yetim için. Çünkü babasızlığı iliklerine kadar yaşayanlara babası ile ilgili her söz, babaya olan hasret acısını katlamaktadır.

 Allah aşkına hangi söz otuz yıllık baba hasretini dindirebilir?

Babasızlığın hatıra gelmesiyle gözlerden akan yaşa engel var mıdır?

Dünyanın hangi serveti, babanın başını okşarken duyulan hazzı ve mutluluğu karşılayabilir?

Babasını yitiren evlat kolu kanadı kırık demektir. Çünkü baba, evlat için pusuladır, yol gösteren kutup yıldızıdır, deniz fenerinin canlı halidir, kahramanıdır, koruyup kollayanıdır. Bunlar olmadı evlat yolunu kaybeder, yolda kalır, karanlığa mahkûm olur.

Yaşınızın ve cinsiyetinizin bir önemi yok. Anne veya baba olmanız anlamsız. Evlatlarınızın sayısı kıymetsiz. Evde, işte, okulda, otobüste, seyahat ederken, yemek yerken, abdest alırken, yazı yazarken ve dahi namaz kılarken... Mekânın ve zamanın bir önemi yoktur. Ne zaman ki aklına babasızlık gelir işte o zaman yetimin yüreğinde bir yumruk, gözünde yaş, boğazında hıçkırık beliriverir ve bunu Allah’tan başka önleyecek hiç bir kudret yoktur.

Tüm bunlara rağmen yine de babanın şehadetiyle övünür yetim. Düşer kalkar hata yapar ama bir an olsun babasının kutlu yolundan vazgeçmez. Elinden gelse kendini ve evlad-u iyalini bu kutlu yolda feda etmekten çekinmez. Nasıl ki Peygamber Efendimiz (s.a.v) yetimliğinden dolayı Allah-u Teala tarafından ayrıca sevildi ise, Allah için şehit olan babasının yolundan gitmesi ve yetim oluşu Allah’ın onu da ayrıca sevmesi umudunu her daim taze tutmaktadır.

Peygamber efendimiz (s.a.v) hani “Âlimin ölümü alemin ölümüdür” diye buyurmuş ya, işte bir evlat için babanın ölümü de alemin ölümü hükmündedir. Çünkü bir baba evladını kaybettiğinde Allah bir evlat ile onu yüreğine bir nebzede olsa huzur verir ama evladın böyle bir şansı yoktur. Tek baba ve yitirilen koca bir âlem. Çünkü bu öyle bir kor ateştir ki, ne kadar da yazarsak yine kelimeler kifayetsiz kalmaktadır. Evliliğe ilk adımda babanın nefesi, hayır duası yoktur. Evladının oluşunda yanı başında bir dede sevinci yoktur. Sırtını yaslayacağı dağı, dayanağı yoktur. En basitinden “Babam sağ olsun” diyecek hiç bir durumu yoktur. Ve daha nice babanın olmadığı bu kadar yoklukla mücadele eden bir yetim için elbette babanın ölümü âlemin ölümü demektir.

Bir çocuğun alemini yok etmek, onu acılara ve hasretlere gark etmek ehli küffarın en meziyetli olduğu konudur. Siyonistlerin, emperyalistlerin ve haçlıların İslam beldelerinde yaptıkları katliamlarla bir yetimler ordusu kurarken, onların uşaklığını yapmakta olan mürtet örgüt ile genelde ülkemiz özelde ise güneydoğu bölgesi de nasibini almış ve kanlı elleriyle nice Müslüman şehit edilmiş ve nicelerinin ardından gözü yaşlı anneler ve yetim evlatlar kalmıştır.

Yetimler ayrı bir ehemmiyet veren Rabbi Zülcelal elbette yetimin tek bir gözyaşının hesabını zalimlerden soracaktır.

O yüzden bırakın evlatlar babalarını doyasıya sevsin ve babalarıyla doyasıya yaşayıp büyüsün.

foto
Yazar: Musab Çetinkaya
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal