KİM BU SELAHADDİN EYYUBİ

 Hâdimü'l-haremeyni'ş-şerîfeyn

İki kutsal caminin hizmetkarı olan Selahaddin Eyyubi, tarihimizde en çok tartışma konusu olmuş üç şahsiyetten biridir. Diğer ikisi ise Hz. Ömer ve sultan Abdülhamid Han. Biri Kürt, biri Arap, diğeri ise Türk. Üç şahsiyet, üç lider, üç millet ve bir yığın iftira, hakaret ve inkâr.

Gerek İslam davasına gerekse de milletlerine yaptıkları bunca hizmet ve fedakârlığa rağmen bu şahsiyetlerin bu kadar tartışma konusu yapılması, iftira atılması ve daha ileri gidilip neden inkâr edilmektedir? Aslında azda olsa hayatlarına ve mücadelelerine bakarsak bu sorunun yanıtını rahatlık ile bulabiliriz.

Nasıl mı? Şöyle bir hayatlarını kısaca düşünelim. Öne çıkan bir ayrıntı aslında her şeyi anlatmaktadır. Bu ayrıntı elbette ki KUDÜS… Evet, Kudüs ikisi tarafından fethedilirken biri tarafından ise hem canı, hem de saltanatını feda etme pahasına savundu. Zaten Abdülhamid Han darbe ile tahttan indirilince Kudüs için işgal planları daha hızlı işlemeye başladı ve işgal edildi ve hala işgal altındadır. Hz. Ömer ve Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethi Abdülmahid Han’ın müdafaası, siyonistlerin ve emperyalistlerin düşmanlığını kazanmaları için yeterli sebeptir. Hz. Ömer ve Abdülhamid Han için söylenenlere değinmeden Selahaddin Eyyubi üzerinden devam edeceğim. İnşallah başka yazılarda diğer konuya değinme fırsatı bulurum.

Selahaddin Eyyubi henüz genç yaşlarda, Nureddin Mahmud Zengi tarafından yapılan ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı süslemesi için yapılan minberin, hak ettiği yere bırakılması için aşkla heyecanla beklemiştir. Bu uğurda ise özellikle sultan olduktan sonra nice badirelere göğüs germiş, nice dost görünenlerden hakaret tehdit almış lakin sineye çekmiştir. Çünkü onun bir derdi vardı ki bu dert yüzünden içten bir gülmeyi kendisine yasaklamıştır. Derdi Kudüs’ün haçlıların necis ayakları altında inim inlemesidir, kurtarılmasıdır. Yine farkındadır ki Kudüs’ün fethi ancak vahdet ile olur, dostların birbirini bırakıp küffara yönelmesi ile gerçekleşir. Selahaddin Eyyubi bunu en güzel başarmış liderlerden biridir. Kürt, Türk ve Arap demeden herkesi kucaklayarak, bir ederek, yekvücut yaparak Kudüs’ü almayı başarmıştır. İman, sabır, cesaret, merhamet, adalet, liyakat, fedakârlık ve affedicilik… Peygamber ahlakı ile ahlaklanmış yiğit bir İslam komutanı. Öyle ki ona düşmanlık ile gelenler arasında hidayet ile hayat bulanlar dahi vardır. Bunlardan biri de Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü tehdit(!) ettiği haberleri İngiltere’de yankılanınca haçlı ordusu ile Kudüs’e gelen ve akabinde gerek Selahaddin Eyyubi’den gerekse Müslümanlardan etkilenerek iman edip hak yol İslam davasının bir ferdi olarak Selahaddin Eyyubi’nin ordusuna katılarak Kudüs’ü tekrar İslam beldesi yapan orduda şerefle cihat eden Albanslı Aziz Robert’tır. Düşmanlık ile gelip iman ile şereflenmiş Selahaddin’in yiğit bir askeri olmuştur.

Düşmanları dahi onun güzel hasletlerinden etkilenip iman ediyorken, neden böylesi bir şahsiyetin hayatı ve mücadelesi değil de kimliği ön plana çıkarılmaktadır. Elbette bunun birçok nedenleri sıralanabilir. Lakin bu aşamada nedenden çok biraz da sonuçlara bakmak lazım. Bu durumun tek memnun tarafı siyonist işgalcilerdir. Çünkü koca koca tarih profesörlerin Selahaddin Eyyubi’nin mücadelesini, azmini, sebatını anlatıp, başta gençler olmak üzere Müslümanlara Kudüs ve vahdet bilincini ve aşkını aşılamak yerine, onun kimliği üzerinden adeta bir milleti inkâr edercesine bilimsel(!) araştırmalar yapması, bununla ilgili programlar, demeçler makaleler yayınlaması dikkatleri Kudüs’ten çok ırkçılığa ve ayrıştırıcılığa çekmektedir. Dolayısıyla Kudüs ve işgalci siyonistler ya unutulmakta ya da birkaç plan geride kalmakta. Elbette böylesi durum işgalci teröristlerin işine gelmektedir.

VAHDET YOKSA ÖZGÜRLÜKTE YOKTUR

Eyyubi devleti saflarında savaşan ve şehit olan Türk süvarileri nasıl ki Kudüs aşkı ile başlarındaki sultanın Kürt oluşuna aldırış etmediler ise, Memlük devletinin safında yer alıp şehadete ulaşan Kürtlerde aynı şekilde sultanlarının Türk oluşuna aldırış etmemişlerdir. Çünkü ortada bir dert, sorun tehlike vardır. KUDÜS…

Kudüs haçlı işgali altında iken tehdidi altında iken başka bir meseleye kafa yormaya ne hacet.

Artık bırakalım alt kimlikler ile uğraşmayı. Bizi ilgilendiren üst kimliktir. Ve hepimizin üst kimliği İslam’dır. Çünkü Selahaddin Eyyubi demekte İslam demek Kudüs demektir. Önceliğimiz budur. Eğer üst kimliğimize ihlas ile sarılırsak işte o vakit kardeş oluruz ve işte o vakit esaret altındaki (başta Kudüs olmak üzere) tüm İslam beldeleri azad olacaktır. Unutmayalım ki h.z Ömer’in Kudüs’ü fethetmesinden sonra haçlıların Kudüs’ü tekrar işgal etmeleri ancak vahdetleri ile olmuştur. Nitekim yapılan çağrılarla Hristiyanlar; İngiliz, Fransız, alman, Venedik v.s v.s demeden üst kimlikleri etrafında toplanıp haçlı seferleri düzenlemeleri ve sonuç olarak ta Kudüs’ü işgal etmeleridir.

Welhasılı bizlerin görevi Selahaddin Eyyubi’nin hayatını mücadelesini araştırmak, okumak, yazmak ve hayatımıza tatbiki konusunda en büyük gayreti göstermektir. Çünkü kardeşlik, İslami kardeşlik bunu gerektirir.

foto
Yazar: Musab Çetinkaya
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal