İlmin afetleri

"Bu zamanda ehl-i İslâm’ın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. (Bediüzzaman, Lem’alar, On Altıncı Lem’a, s. 193)

Bediüzzaman’ın yılları aşan bu tespiti bizleri de kendine şahit kılıyor. Yansımalarını her tarafta aynel yakin bir şekilde müşahede ettiğimiz günleri yaşıyoruz…

İnsanlar geçmişe göre daha çok biliyor, daha çok okuyor,  daha çok bilgiye ulaşıyor.

Hemen hemen bütün ülkelerde ilköğretim tahsili mecburi, okuma yazma oranı çok yüksek, okul bitirenlerin oranı çok fazla. Hayatın her alanında, her meslekte yüksek tahsilli insanlar görmek mümkün. Geçmişte okuma yazma bilenler istisna iken şimdilerde ise okuma yazma bilmeyenler istisna sayılır. Bu tespitleri istatistik bilgilerle de desteklemek ve ispatlamak pekâlâ mümkün.

Kültür ve Turizm Bakanlığının 2018’in bandrol ve tescil verilerine göre, bandrol muafiyetine tabi yayınlar da dahil olmak üzere bir yıl içinde 580 milyon 956 bin 504 kitap basıldı.

Dijital ortamda sadece bir yılda 80 milyon kez dergi indirildi. Bunun yanında on binleri aşan kütüphaneler, binleri aşan gazeteler her bir şehrimizde üniversiteler mevcut.

MEB’in verilerine göre resmi ve özel 60 binin üzerinde okul, Diyanet İşleri Başkanlığının verilerine göre ise, 80 binin üzerinde camii bulunuyor. 158 bin akademisyen, 144 bin 250 diyanet personeli, bir milyon öğretmen, ve 25,5 milyona yaklaşan öğrenci sayısıyla 143 ülkenin nüfusunu geride bıraktık.

Tüm bu verilerin bize anlattığı bir şey var. Adeta okudukça cahilleşiyoruz. Bunun daha gerçekçi ispatı ise, pratikleri ile sosyal, siyasal ve özel hayattaki yansımalarıdır.                                

Aslında bizim bilgi diye öğündüğümüz birçok şeyler, genellikle bir şey bildiğimizi sanmaktan ibaret bir aldanmadır ki; filozof H.D Thoreau bunu ‘pozitif cehalet’ olarak adlandırıyor. Bu ünlü düşünüre göre pozitif cehaletin bir diğer kötü yanı, gerçek bilgiye olan ihtiyacımızı hissettirmez. Yani bilgi tokluğu yaşatır.                                

Şu bir hakikattir ki ne kadar okursak okuyalım.  Allah’ tan kopuk ilim kişiyi cahil yapar. Ve Sadi Şirazi’nin dediği gibi “Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmıyorsan cahilsin demektir.”

Günümüz de insanlar okumuş kitlelere güvenmiyor. Çünkü güven vermiyorlar. Sosyal hayatta da sergilenen davranışlar, çizilen profiller, hiç de iç açıcı değil. Okudukça saygınlığını yitiren, topluma karışmaktansa insanları küçümseyen her fırsatta onları hor gören, en iyisini ben bilirim diyen, öz güveni yüksek, lakin ucubeleşen gençler geliyor.

Okurken kendini kaybeden, rotasını bulamayan dünyada amaçsız ve gayesiz yaşayan neci ve kim olduğunu bilmeyen, kimin mahlûku olduğunu, kimin mülkünde gezip dolaştığını bilmeyen ve yarın kimin huzurunda el pençe duracağını bilmeyen, zevkperest bir nesil türüyor.

Çünkü; okuyorlar okudukça da zehirleniyorlar. Vücut dirençleri ve maneviyatları bu zehirlere karşı koyabilecek gücü kendinde bulamıyor, panzehir üretemiyor.

Küfrün gözlüğü ile okuyorlar bu yüzden okudukça da inancına, değerine, örf ve adetlerine, geçmişine ve ceddine düşman oluyorlar. Çünkü; besmelesiz okuyorlar…

Okuyorlar okudukça Allah’tan kopuyorlar çünkü; nefsin arzu ve isteklerinin hesabına okuyorlar. Yaratan Rabb’in adıyla okumuyorlar. Okumanın da bir takım afetlerinin olduğunu düşünmeden bilmeden okuyorlar.

Peki biz, zehirlenmeden,  kibirlenmeden, kendimizi kaybetmeden ve yitirmeden nasıl okuyacağız?

Böyle bir okuma yapmak mümkün mü? Tabi ki evet evvela biz;

Bizi yaratan rabbin adıyla okuyacağız. Kâinata Allah’ın hesabıyla bakan kimseye her ne müşahede ederse ilimdir. Bilgili olacağız fakat bilime köle olmayacağız. Zira ilahi süzgeçten geçmeyen bilgi bizim değil çöpündür.

İlim ezberlenen değil fayda verendir şiarıyla okuyacağız. Fayda vermeyen ilimden Allah’a sığınacağız. Okudukça kandil misali etrafımızı aydınlatacağız.

İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Diyen Yunus’un aşkıyla okuyacağız. Dünyayı ve kâinatı üstadın iman gözlüğüyle okuyacak, okumalarımızı onun azim ve gayretiyle ile yoğuracağız.

İnsanı aslına ulaştırmayan, yaratıcısına itaati öğretmeyen, ilmi zahmet ve yorgunluk olarak niteleyen Mevlana’nın düsturuyla okuyacağız.

foto
Yazar: Hüdayi Pakdil
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal