Büyük makamlar ve küçük insanlar

Allah emanetleri ehline vermenizi emreder. (4:58) Bu ilahi buyruğa bugün ne kadarda muhtacız.

Geçenlerde bir vesile ile hastaneye gitmemiz icap etti. Sabah erkenden uyanıp işimize koyulduk.              İki gün önce sonucun bugün çıkacağı söylenmişti. Ancak sonuçların yetişmediğini öğleden sonraya kaldığını söylediler. Neyse ‘Hasbinallah’ çekip ayrıldık. ‘Öğleden sonra olsun da başka güne kalmasın’ dedik. Öğleden sonra gittik. Bu defa ‘Herhalde bu defa bir sıkıntı çıkmaz, inşallah’ diye içimizden geçirdik. Önce sonuçları alacak, ardından doktora gösterip işimizi görecektik. Ancak, gel gör ki;  ortada ne doktor var, ne de işimizi görecek birileri…

Mesaiye 13:30’da oturması gereken doktor 14:45’te ancak gelebildi. Neyse alelacele sonuçları alıp diğer doktora yetişelim dedik. Hızlı adımlarla polikliniğe doğru yürüdük… Bir de ne göreyim odada tık yok içerde de hafif bir karartı… Meğerse normalde 16:30-17:00 gibi çıkması gereken doktor 15:30’da çıkmaz mı? Soğuk sular döküldü üzerime bütün bu koşuşturmalar beyhude gitti.

Küçük bir hadise olarak naklettiğim bu meselenin bugün nerdeyse tüm kurumlar da benzer örneklerini bulmak mümkün. Bir nevi bize küçük bir pencereden dünyayı seyrettiriyor.

Peygamberin şu ikazı ne yazık ki kulak arkası edilmiş. Nebi (s.a.v) buyurdu ki “Dininizde ilk terk edeceğiniz şey emanettir. En son da namazı terk edersiniz. Bilmeyen varsa öğrensin. Bugün kurumlar da emanet, ehliyeti, liyakati terk ettik. Kaybettik.                                                                                                                                                     

Okullarda, müdür yardımcıları ile camilerde imam müezzinleri ile kurumlarda amir memurları ile kaytarıyorsa, dönüşümlü olarak nöbetleşe birbirlerini idare ediyorsa, kendilerine emanet edilen kurumlara sahip çıkmak bir yana kendilerine verilen emanetleri ganimet biliyorsa, emanete ihanet ediyorsa, suç kimin?

Hala imamsız kalan cemaat, müdürsüz kalan okullar, amirsiz kalan kurumlar mevcudiyetini koruyor. Şimdi soruyoruz. Nerede bu sürünün çobanı? Nerde liyakat sahibi insanlar? Tüm bunlar olurken hala dindar bir nesil, nitelikli memur, donanımlı öğretmen, seviye atlamış eğitim kurumları, hayal edip durabiliyoruz.

Balık baştan kokar. Bugün ‘Dicle’de bir koyun düşüp boğulsa Allah hesabını benden sorar’ diyen idarecilerimiz olsa, halimiz böyle mi olurdu? Bu hadiseler neyin neticesidir diye sorgulamak elbette bizim boynumuzun borcudur. ‘Neyi ıskaladık ve neyi ihmal ettik?’ diye oturup hep birlikte düşünmemiz lazım.

Zulme engel olamasak da en azından onu duyurmakla mükellef olduğumuzu biliyoruz ve bunu duyuruyoruz. Bu istenmeyen hal ve misallerin kaynağını bulup kurutulmasını talep ediyoruz, temin etmek ise adil idarecilerimize düşüyor. Bugünlerde adil idareci istemek ise Hint kumaşına talip olmak gibi bir şey.

Peygamber şöyle buyurmadı mı: Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden mesulsünüz. Amir memurların çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadında evinin ve çocuklarının çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız. Hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz. (Buhari, Cuma 11) Nerede bunları görecek göz? Nerede bunları duyacak kulak?

Çözüm:

Öncelikle şunu iyi kavramamız lazım. Bahsettiğimiz olumsuz tabloların zerresini yaşamak istemiyorsak medeniyetlerin en yücesi olan İslam Medeniyetine sığınmamız lazım. Yani zihniyet devrimi şarttır. Devlet kademelerin de görev yapanlar sadece bilgi ve donanım açısında yeterli oluşları makul değildir. Bilgi donanım ile birlikte ahlak, adanmışlık, empati, insana saygı gibi hasletlere de sahip olunması gerekmektedir. En önemlisi de amire hesap verme yerine Allah’a hesap verme gayreti içinde olunmalıdır.

-Nitekim bizim medeniyetimizde gayri Müslim dahi olsa işinin ehli ise iş ona teslim edilir.

-Yandaş diye arkadaş diye kimse kayırılamaz. Hak eden işinin başına geçer.

-Yakınlık derecesi ne olursa olsun ehliyet ve liyakat sahibi varken ciğer kediye teslim edilmez.

-Emanete ihanet münafığın alameti kabul edilir.

-Her şeyini halktan alan değil her şeyini halka veren idarecileri vardır.

-İdareciler halkın içindedir ve içindendir. Ulaşılmaz da değildir.

-Aldığı parayı sonuna kadar hak eder.

-Halkı gibi yaşar.

-Yüksek makamları büyük sorumluklar olarak görür.

-Sadece kendi hesabını değil aynı zamanda sorumlu ve mükellef tutulduğu insanlarında hesabını verir.

-Bunlardan dolayı akıllı insanlar makamları istemez makamlara layık olarak görevlere getirilirler.

-Yani küçük insanlar büyük makamlara getirilmezler.

foto
Yazar: Hüdayi Pakdil
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal