Zamana hükmeden hakikatler

Ey nefsim! Deme, “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata prestij eder, derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalp olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor. (Bediüzzaman,14.söz)

Kainatta her şey her an değişir, dönüşür ve başkalaşır.

Hatta siz bu mısraları okurken dahi hücre yapılarınız değişmiş, ömür sermayeniz biraz daha tükenmiş olacaktır.

 Sizi hayatta tutan nefeslerinizin sayısı biraz daha azalmıştır.

Ancak gel gör ki; değişenlerle birlikte değişmeyen ve hiç bir zaman ve mekâna göre değerini ve güncelliğini yitirmeyen hakikatler vardır.

İşin aslı ve esası da bu hakikatlerde saklıdır.

Ölüm bir hakikattir. Hem öyle bir hakikat ki; ölüm öldürülmüyor, ispata da yer bırakmıyor.

Ecel celladının her vakit boynumuzu vurması an meselesidir.

Nihayet ölüm gelir ve bizi ölümden kurtarır. Ölümün içindeki hayata hayatın içindeki ölüme bizi götürür.

İnsanın acizliği: Hiç bir teknoloji insanın acizliğini tam anlamıyla örtememiş. Örtmeye çalışırken başka bir acizliğe sebebiyet vermiştir.

Hastanelerin açılması veya sayısının artması hastalıkları bitirmemiş. Bilakis, hastalıkların sayısında artış meydana gelmiştir. Cezaevlerinin açılması suçluları bitirmemiş bilakis tıklım tıklım suçlularla dolmasına sebep olmuştur.

Kâinata meydan okuyan, Allah’a kafa tutan insan, bazen bir sineğe bazen de bir virüse mağlup olmuştur.

Hayatın faniliği: İnsanın ömrü gece ve gündüzün yer değiştirmesi gibi değişir. Bir mevsim misali farklılaşır. Dünün çocukları, bugünün gençleri, bugünün gençleri ise yarının ihtiyarları olacaktır.

Bu devri durduracak bir güç ve kuvvet bulunamamıştır. Ancak Allah, fenadan bekayı çıkarır. Hayatı da fani olmasına rağmen baki bir hayatın girizgâhı ve müjdecisi yapar.

Beşer yolculuğunun sürat peyda etmesi ve zamanın durdurulamaması: Tüm dünyadaki saatleri durdursak dahi zaman durmuyor. Beşerin gitmeleri ve gelmeleri kesilmiyor. Hatta geçmiş asırlara göre nüfus miktarı ve artışı çok daha fazladır. Şu an bile bir kaç saniye içinde birileri dünyaya gözlerini açıp “merhaba” derken birileri de dünyaya gözlerini yumup “hoşçakalın” diyor.

Demek ki; ölümün hayattan ziyade bir isteği bir arzusu var ve bu yolcu hükmünde olan beşer bir yere sevk edilecek asıl memleketine doğru yol alacaktır.

Zamanın içinde insan ne ise güneşin karşısındaki buzun misali de odur.

İnsan zamanın içinde, buz ise sıcağın içinde erir ve sermayesini tüketir.

Kabir kapısı: Kabir kapısı kapanmıyor sürekli gelen misafirlerini hak ettikleri şekilde ağırlıyor. Kabir, dünyada kulluk vazifesini yerine getirirken yorgun ve bitkin düşenlerin dinleneceği yerin adıdır. Bu yüzden iman ehli olanlar dinlenmelerini buraya ertelerler. Tabi buranın kendine has birtakım kuralları vardır. Mesela dünyada dinlenenleri burada yorarlar. Dünyada iken yorulanları ise burada dinlendirip güzelce ağırlarlar.

Bu zahiren karanlıklı olan ev tek kişiliktir. Buraya herkes tek başına uğrayacak ve burada herkes kendi başının çaresine bakacaktır. Burası, ya imanın nuruyla aydınlanacak ya da küfrün zulmetiyle karanlığa gömülecektir. Dünyevi dostluklar ve rütbelerde buraya alınmayacak buradan öteye de geçemeyecektir.

İnsan, yalnız doğar.

Yalnız ölür.

Tabutlar ve kabirler tek kişiliktir.

Ve nihayetinde insan yalnız haşr olacak ve Allah'ın huzuruna yalnız çıkacaktır.

Bu hakikatlere lakayt kalmak, umursamamak, deve kuşu misali başını toprağa saklayıp koca bedeniyle dışarda kalmakla eş değerdir. Ölüm, kabir, ahiret, cennet, cehennem insanın başına açılmış en büyük dava ve insanın en mühim meselesidir. Her daim değişmez ve terk edilmez gündemi olmalıdır.

Mühim bir mesele:

İkinci Dünya Harbi sırasında herkes bu savaşa yoğunlaşmış gelişmeleri ve havadisleri takip etmek için işini ve gücünü bırakmıştır.

Ancak bu duruma ilgisiz kalan Bediüzzaman’ın hal ve tavırları talebelerinin dikkatinden kaçmamıştır. Talebeleri Üstad'a “Üstad'ım herkes işini gücünü bırakmış İkinci Dünya harbini merak ederken sizin bu duruma ilgisiz kalmanızın sebebi nedir? Acaba daha büyük ve daha önemli bir mesele mi var?” diye sorar.

“Evet” diyerek cevap veren Üstad, “Daha büyük bir mesele var; Her bir insanın başına öyle büyük bir dava açılmış ki ebedi bir hayatı kazanma veya kaybetmesi söz konusudur” sözlerini kullanır.

Akıllı kimse, değişen günü birlik mesele ve gündemlerle meşguliyetini esas maksat yapmayan kimsedir. Çünkü değişenler değişmeyenden gelir ve onu hatırlatır. Onun bir mesajı ve mektubudur. Akıl sahibi bu mesaj ve mektubun kimden geldiğini ve kendisinden ne istendiğini merak eden kimsedir.

O bu değişenlerin arkasındaki değişmeyeni arar.

Sebeplerden sıyrılır ve müsebbibi görür.

Suretten sıyrılır sirete ulaşır.

Mesela hayatın içinde ölümü görür ve ölümün ona hayat vereceğini bilir.

Fani olanın baki olana kalb olacağını anlar.

Ayrılığın arkasındaki vuslatı idrak eder.

Çokluğun içindeki birliği görür ve tevhid dersini kavrar.

Bu kâinat sahibinin sadık bir neferi olarak onun mülkünde onun istediği şekilde hayatını idame edip dar-ı sadet kapısını aralar.

foto
Yazar: Hüdayi Pakdil
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal