HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı
haftalık iç gündem değerlendirmesinde; kötüye giden ekonomi sistemi,
devletin fitre ve zekâtlara göz dikmesi ve infaz yasası gibi gündemin öne çıkan
başlıklarını masaya yatırdı.
FETÖ ve 28 Şubat sürecindeki sözde yargılamalar ile 20-25
yıldır cezaevinde olan mağdurların infaz indiriminden istisna tutulduğunu
söyleyen Sağlam, 65 yaş üstü, ağır hastalar ve genç yaşta evlendikleri
gerekçesiyle mağdur edilenler kapsam dışı bırakılarak cezaevinde ölüme terk
edilmişlerdir.
Her geçen gün gerileyerek kötüye giden ekonomi sistemini de
eleştiren Sağlam, ekonominin yeniden canlanabilmesi için çağrılarda ve önemli
tavsiyelerde bulundu.
Devletin fitre ve zekâtlara göz dikmesinin yanlış olduğunu,
bu yanlıştan vazgeçilmesi çağrısında bulunan Sağlam, "Müslümanların
tarihsel bilinç içinde yapageldikleri zekât ibadetinin seyrine müdahale etmek
yanlıştır." dedi.
"Ekonomide
çarklar acilen dönmelidir"
TL'deki düşüş ve dövizdeki artışı değerlendiren Sağlam,
"TL'nin son bir ay içerisindeki değer kaybı bütün tahmin ve beklentileri
aşarak Ağustos 2018 seviyesini de geçti. Dövizdeki bu artış şüphesiz fakirlik,
enflasyon ve hayat pahalılığı olarak geri dönecek, düşük ve orta gelirli
insanlar için hayat daha da zorlaşacaktır. Hayat pahalılığının yanı sıra
işsizlik, kapanan işletmeler ve indirilen kepenkler bizi daha kötü günlerin
beklediğini göstermektedir. Hükümet ve kamuoyu sürecin sağlık boyutuna
odaklanmış iken ekonomi maalesef her geçen gün daha da kötüye
gitmektedir." şeklinde konuştu.
"Çok daha
kapsamlı tedbirlere ihtiyaç vardır"
Ekonominin canlanması için önemli tavsiyelerde bulunan
Sağlam, "Bugüne kadarki ekonomik paketlerin odak noktası kısa çalışma
ödeneği ve ücretsiz izinler olmuştur. Oysa çok daha kapsamlı tedbirlere ihtiyaç
vardır. Şimdi üretime odaklanma zamanıdır. İşletmelerin çalışma şartları kolaylaştırılmalı,
herkes çalışmaya ve üretmeye teşvik edilmelidir. Devlet, bütün olarak sanki
üretimi yavaşlatmak istemektedir. Niyet bu değilse bile sahadaki durum bunu
gösteriyor. Devlet ve özel sektör el ele vermeli, dünyadaki olası gelişmeleri
de göz önünde tutarak salgının oluşturduğu paniği bir an önce bitirmeliyiz.
Eldiven ve maske tartışmalarını artık aşarak tedbirlere riayet etmek kaydıyla
dönemin kayıplarını telafiye yönelmeliyiz. Devlet imkânları çiftçinin ve
sanayicinin yanında olmalıdır. Üretim etkin bir şekilde desteklenmeli, bu
küresel musibetin oluşturduğu korku iklimi mutlaka aşılmalıdır."
ifadelerini kullandı.
Devletin fitre ve
zekâtlara göz dikmesi
Devletin fitre ve zekâtlara göz dikmesini değerlendiren
Sağlam, "Zekât, malvarlıkları belirtilen sınıra ulaşmış Müslümanların,
mallarının muayyen bir oranının yine muayyen bazı kesimlere verilmesi üzerine
işleyen İslam'ın temel müesseselerinden biridir. Bu nedenle kurumların rastgele
el atabilecekleri bir saha değildir. Müslümanların İslami bir yönetime sahip
oldukları dönemlerde bu vazife, devlet tarafından görevlendirilen memurlar
aracılığıyla icra edilmiştir. Bugün ise zekâtın gelenekselleşmiş bir uygulama
şekli vardır. Zengin ile fakir sınıfları arasında derin bir uçurumun oluştuğu
günümüzde fakir-fukara, ihtiyaçlarının önemli bir kısmını sivil toplum
kuruluşları üzerinden ya da bireysel olarak dağıtılan bu zekâtlar ile
karşılamaktadırlar." dedi.
"Müslümanların
tarihsel bilinç içinde yapa geldikleri zekât ibadetinin seyrine müdahale etmek
yanlıştır"
Devletin fitre ve zekâtlara göz dikmesinin yanlış olduğunu,
bu yanlıştan vazgeçilmesi çağrısında bulunan Sağlam, "Devletin görevi
vatandaşların dini vecibelerini emniyetli bir şekilde yerine getirmelerini
sağlamaktır. Devlet kurumlarının vatandaşların dini vecibelerini
şekillendirmeye veya yönlendirmeye kalkışması, ibadet özgürlüğüne direk bir
müdahaledir. Halk arasında var olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın devlet
eliyle engellenmesidir. Müslümanların tarihsel bilinç içinde yapa geldikleri
zekât ibadetinin seyrine müdahale etmek yanlıştır. Söz konusu müdahale, zekâtın
Allah'ın belirlediği hak sahiplerine dağıtılıp dağıtılmadığı noktasında da
ciddi şüpheler doğuracaktır. Hülasa; fitre, zekât ve kurban gibi dini
vecibelerin ifası, Müslüman halkımızın sahip olduğu deneyim ve inanç üzere
devam etmeli; devlet kurumları eliyle bunlara müdahil olma girişimlerinden
vazgeçilmelidir." ifadelerine yer verdi.
İnfaz yasası
AK Parti ve MHP'nin 'İnfaz Yasası'nı sert bir dille
eleştiren Sağlam, "Partimizin ve toplumun kahir ekseriyetinin çağrılarını
yok sayan iktidar ve ortağı; adalet ve vicdan anlayışını ağır bir şekilde
yaralayan infaz düzenlemesini yasalaştırmıştır. Cumhurbaşkanının onaylamasıyla
14 Nisan 2020 tarihi itibari ile yasa yürürlüğe girmiş ve tahliyeler
başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanının defalarca ve haklı olarak 'devletin
vatandaşa karşı suç işleyenleri affetmesi doğru değildir, devlet ancak
kendisine karşı suç işleyenleri affedebilir' açıklamalarına rağmen başta
çetecilik, yağma, hırsızlık gibi vatandaşlara karşı işlenen suçlar yasa
kapsamına alınırken 28 Şubat süreci ve Paralel Yargı dönemindeki sözde
yargılamalar ile ağır cezalar alan ve 20-25 yıldır cezaevinde olan mağdurlar
infaz indiriminden istisna tutulmuştur. 65 yaş üstü yaşlı ve ağır hastalar dahi
kapsama alınmayarak cezaevinde ölüme terk edilmişlerdir. Aynı şekilde genç
yaşta evlendikleri gerekçesiyle cezaevine atılarak mağdur edilen insanlar da infaz
indiriminden istisna tutularak onların, eşlerinin ve çocuklarının feryatları
duyulmamıştır." dedi.
"İnfaz
sisteminde oluşan büyük adaletsizlik ve dengesizliğin hukuken izahı mümkün
değil"
Yasalaşan infaz yasasının büyük bir hayal kırıklığı oluşturduğuna
dikkat çeken Sağlam, sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:
"Zulüm ve haksızlıkları gidereceği yönünde büyük bir
beklenti oluşturan hükümetin, zulümlerin devamından yana takındığı bu tavır,
toplumda büyük bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Ortaya çıkan bu vicdan
yaralayıcı sonucun politik yansımaları bir yana, ahiretteki vebalinin altından
kalkılması mümkün değildir. İnfaz sisteminde oluşan büyük adaletsizlik ve
dengesizliğin hukuken izahı mümkün değildir."