Sosyal medyayı iyi niyetle, iyi amaçlarla, iyi yöntemlerle
kullanırsak iyiye ve güzele hizmet edeceğini belirten Tarhan, sosyal medyada
gizli kimlik serbestliğinin kalkması ve herkesin kendi kimliğiyle olma
zorunluluğunun gelmesi ile birçok karalama, linç davranışının sona
erebileceğini söyledi.
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, son zamanlarda
yaygınlık gösteren zorbalık ve linç kültürü konusunu değerlendirdi.
Linç kültüründe karşı tarafın hedef seçildiğini hatırlatan
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Seçilen hedefe saldırganca ve gerçek olmayan
nedenlerle insanların düşmanlaştırılması amaçlanıyor. Düşmanlaştırılmanın
ötesinde linç edilen kişiden nefret edilmesi ve şeytanlaştırılması ortaya
çıkıyor. Yok edilmesi isteniyor. Ciddi bir karalama, kara propaganda var. Bir
kişi hedef seçiliyor. Ona itibar, karakter suikastı yapılıyor. Kişiyi
değersizleştirerek sosyal toplum önünde onu zedelemek isteyen bir kültür. Bu insanda
her zaman vardı. Okulda öğrenciler arasında akran zorbalığı şeklinde veya
komşular arasında olur. Ama sosyal medya ortaya çıktıktan sonra bu
küreselleşti." dedi.
Bu durumun seçimleri dahi etkileyebildiğini, bu konuda
ABD’de rakibini linç ettirerek tasfiye ettiren bir film de yapıldığını belirten
Tarhan, "Kötülük küreselleşti ve sosyal medya nedeniyle sıradanlaştı ve
normalleşti." diye konuştu.
"Toplumda genel gerginlik varsa her türlü kötülük
yaptırılabilir"
Sosyal medyanın ulaşılabilir, elverişli ve kolay olmasının
bu tür durumları artırdığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:
"Psikolojide, ‘Genel Gerginlik Kuramı’ vardır. Yani
toplumda genel gerginlik varsa her türlü kötülük yaptırılabilir. Önce gerginlik
yükseltilir, kontrollü gerginlik oluşturulur. ‘Kontrollü gerginlik stratejisi’
denir. O gerilim içerisinde kitlelerin algıları o anda değiştirilir ve kişilere
normal zamanda hiç yapmayacakları şeyler yaptırılır. Linç, yağmalama,
provokasyon, saldırganlık gibi birçok durum ortaya çıkar.
"Mavi tiki olmayan kimsenin sosyal medya
kullanamaması gerekiyor"
Kişiler sonradan pişman olacağı şeyler yaparlar. Burada
sosyal medyanın etkisi kolay ulaşılabilir olması ve kolayca zorbalığa
dönüşmesi, hızlı bir şekilde etki etmesi, mağdur hakkında olumsuz içeriklerin
hızla yayılması, en ilginci de sosyal medyada bunların gizli kimlikler ile
yapılması. Yapan kişi kimlik değiştirebiliyor. Şu anda sosyal medyada gizli
kimlik serbestliği kalksa, herkes kendi kimliği ile olmak zorunda olsa emin
olun birçok karalama biter. Kötü niyetle yapılan karalamaların çoğu kimlik değiştirilerek
yapılıyor. Bu nedenle dünya da buna doğru gidiyor. Önümüzdeki yıllarda
sosyal medyada mavi tik olmayan kimsenin sosyal medya kullanamaması gerekiyor.
Çünkü kötülükler, şiddet olayları ve suçlar çok artıyor. Küresel olarak
artıyor."
ABD’de savcılığın bazı büyük platformlar hakkında dava
açtığını da hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, "Çocuklar ve ergenler etkileniyor
bundan en çok. Ergenlerin ruh sağlığı olumsuz etkileniyor. Hastaneye yatan
ergen sayısı arttı. Problemi büyüten en büyük etken sosyal medya diyebiliriz.
Sosyal medyada kimliği açık olmayanın yakın gelecekte hesabı olmayacak ve
olmamalı da bence." diye anlattı.
"Haylazlıklar, eğlence kültürü psikolojik bir
savaş alanı olarak kullanılıyor"
Ülkelere, kurumlara yapılan linç olayları konusunda da Prof.
Dr. Tarhan, "Biz bunun en güzel örneğini Gezi olaylarında gördük. O
olaylarda, Twitter hesabımdan gördüm. Bütün dünya işi gücü bırakmış, müthiş bir
şekilde propagandaya başlamıştı. Isı haritası şeklinde haritası oluyor sosyal
medyanın, en çok neresi tıklanmış, ziyaret edilmiş diye. Orası çok fazla
çıkmıştı. 2013’tü biliyorsunuz, bu bir proje diye konuşuldu. Daha sonra 2015
yılında İngiltere Sosyal Medya Tugayları kurdu. Tugay nedir? Askeri bir tabirdir.
Tugay aşağı yukarı birkaç bin kişiden oluşur. Birkaç bin kişilik sosyal medya
elemanı bulmuşlar. Tugay ne yapar? Savaşır. Demek ki sosyal medya alanını savaş
alanı olarak seçiyor. Bunu resmen de yapıyor, kuruyor ve kadro açıyor. Sosyal
medyadaki gençlerin haylazlıklarının ya da eğlence kültürünün bir psikolojik
savaş alanı olarak kullanıldığını görüyoruz. Onu da söyleyebiliriz
rahatlıkla." dedi.
"Bazı insanlar eleştiriye çok duyarlı oluyor.
Eleştiriye duyarlı bir insana ‘oltalama’ yapıyorlar"
Görüntü manipülasyonlar ve kasıtlı şekilde yalan haber
yayımlanması konusunda da Tarhan, "Bazı insanlar eleştiriye çok duyarlı
oluyor. Eleştiriye duyarlı bir insana ‘oltalama’ yapıyorlar. Bir insan
eleştiriye hemen bir sürü cevaplar üretiyorsa, ‘tamam bu oltaya takıldı’
diyorlar. Sürekli gönderiyorlar ve o kişi de sürekli cevap vermek zorunda
kalıyor ve tuzağa düşmüş oluyor. Orada düşünmeden ve öfkeyle cevap veriyor.
Özellikle bir de dürtü kontrol sorunları olan bir kişiyse, düşünmeden hareket
edebiliyor."
Dur-Düşün-Yap paradigmasına işaret eden Tarhan, "Onu
kullanamıyor. Kullanamayınca hata yapıyor ve pişman oluyor. Birçok kişi de o
yüzden depresyona giriyor, sosyal medyadan tamamen uzaklaşıyor, dengeli
kullanamadıklarını düşündükleri için." şeklinde konuştu.
"Siber zorbalık bunun tanımı"
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, siber zorbalık
konusuna ilişkin de "İnsan normalde, gerçek hayatında yapmaya çekineceği
davranışları sosyal medyada rahatlıkla sergileyebilir. Siber zorbalık bunun
tanımı. Tanımlaması da böylece yapılmış Siber Zorbalık... Özellikle gençler,
ergenler arasında çok yaygındır siber zorbalık. Bu bir internet suçu olarak
zaten tanımlandı. Mahkemelerde en çok açılan davalar haline gelmeye başladı.
Yalan hesap açma, başkasının hesabının üzerinden yalan reklamlar verme, ismini
kullanma gibi durumlarda toplum önünde küçük düşürülüp dava açmayan yok
gibi." dedi.
"İftirayı yanlışlıkla satın aldığın zaman tuzağa
düştün demektir…"
İnsanlarda bir gerginlik oluşturup hata yapmaya, patlatmaya
çalıştıklarını da dile getiren Prof. Dr. Tarhan, "Maksat kişiyi gerip
gerip patlatıp, hata yaptırmak. Bazı kişiler bir insanı hedef seçer. Zayıf
noktasını bulur. Sonra da sürekli oradan damarına basar. Bağırttırır onu, sonra
da ‘Zaten bu adam böyle işte hep bağırıyor’ der. Orada haklıyken haksız duruma
düşürür kişiyi. Sosyal medya bunu gerçek olmayan kimliklerle çok rahat
yapabiliyor. Birçok kimse de bu yanlış bilgiyi zihinsel olarak satın alıyor. Sosyal
medyada sana yapılan iftirayı yanlışlıkla satın aldığın zaman tuzağa düştün
demektir." diye konuştu.
"Tanınmış kişilerin toplum önünde daha dikkatli
konuşmaları lazım"
Linç kültürü sistematik bir şekilde yapılıyorsa
mücadelesinin de sistematik olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan,
"Toplumda göz önünde olan kişilerin adım atarken çok daha dikkatli olması
gerekir. Düz ovada yürüyüşle dağda yürüyüş aynı tehlikede değildir. Bu nedenle
yüksek, tanınmış, parmakla gösterilen kişilerin toplum önünde daha dikkatli
konuşmaları, daha ölçüp tartarak konuşmaları, muhakkak bir konuyu
konuşacaklarsa bir uzmandan görüş alarak konuşmalarında fayda var. Onların ufak
bir hatasından karizmaları çizilebilir." diye konuştu.
Sosyal medyanın insana hata yapma özgürlüğü tanıdığını da
dile getiren Prof. Dr. Tarhan, "Hata yapma özgürlüğü bir nevi linç haline
gelebilir. Göz önünde olan insanların sevenleri olduğu gibi sevmeyenleri de
oluyor. Mesleki rekabet oluyor ve onun yüz üstü düşmesini isteyen kişiler
olabiliyor. Onların eline bir malzeme verdin mi, linç edilirsin." dedi.
"Hata yapan baştan ‘ben bunu yanlış anladım ve
hata yaptım’ deyip özür dileyebilirse, linç kesilebilir"
Olası bir hatalı davranış, paylaşım halinde ilk baştan ‘Ben
bunu yanlış anladım, hata yaptım’ deyip özür dileyebilirse, bu durumda linç
kesilir diyen Prof. Dr. Tarhan, "Bir olayı da analiz ederse bir insan
linçe malzeme vermez. Malzeme vereceği linçi de en iyi şekilde yönetebilir.
Linçe maruz kalırsa onu
milimize eder çok rahatlıkla. Kendini tanıyan insan kolay
kolay bu tuzaklara düşmez, düşse de hemen en az zararla çıkabilir
diyebiliriz." şeklinde anlattı.
İnsanların bazen sinirlenerek linçe sebep olabilecek hatalar
yapabileceği uyarısında bulunan Tarhan, "Sosyal medyada dile düşmemeye
çalışmak daha akıllıca, düştükten sonra çok zor insanın işi. Ama yine de öyle
olsa bile sosyal medyanın özelliği çok kolay unutuyor, iz kalıyor ama
unutuluyor… Daha önce yalancının mumu yatsıya kadar yanar derdik, şimdi
yalancının mumu internete kadar yanıyor, çıkıyor. Linç yapanlar er geç deşifre
oluyorlar. Gerçek er geç çıkıyor ortaya." dedi.
"Sosyal medyadan değil onu akıllıca
kullanamamaktan korkalım"
Sosyal medyadan bu nedenle kaçmanın gerçekçi olmadığını
belirten Prof. Dr. Tarhan, "Sosyal medya şu anda küresel olarak bilgi
ulaşım, bilgi iletişim ağı oldu. İnsanları, toplumu bilgilendirme, yaptığın
işin görünür olmasını sağlama açısından sosyal medyanın bütün avantajı var.
Sosyal medya teknolojisinin kendisi bizatihi tarafsız. Şimdi sosyal medya,
yapay zekâ birleşiyor. Yapay zekayla birleştiği zaman artık bazı şeyleri sanki
gizli kimliklerle yapay zekâ yapmaya başlayacak. Onun için bunun düzenlenmesi
önemli. Burada iyi, doğru ve güzelliğin anlatılması da önemli. Sosyal medyayı
iyi niyetle, iyi amaçlarla, iyi yöntemlerle kullanırsak iyiye ve güzele hizmet
eder. Onun için sosyal medyadan korkmayalım onu akıllıca kullanamamaktan
korkalım." şeklinde konuştu.
"Oyun bağımlılığı çok yaygınlaştı, hastaneye
yatan ergenler var"
Gençlerin ergenlik döneminde akıldan çok duygularının baskın
olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ergenler güvenli bir aile ortamı yoksa, aile sıcak,
çekici değilse medyadaki haz tuzaklarına düşüyorlar. Sosyal medyadaki kötücül
tuzaklara kolay kapılıyorlar. Oyun bağımlılığı da çok yaygınlaştı, bununla
ilgili artık hastanede yatarak tedavi alanlar olmaya başladı. Eğer güvenli bir
aile varsa, anne baba ortak dil kullanıyorsa, hiç korkmamak lazım sosyal
medyadan. Şimdi ben bakıyorum birçok ailede evin patronu çocuk olmuş, evin
lideri çocuk olmuş. Bu çok riskli. Artık durum böyle olunca çocuğun hoşuna giden
ne? Sosyal medya… Bütün gün elinde telefon, okulu reddediyor, okula gitmiyor.
Bu artık toplumsal bir sorun haline geldi. Onun için bütün disiplinlerin bir
araya gelip bununla ilgili bir şeyler yapması gerekiyor." (İLKHA)