Mehmet Emin Akkılıç'ın kaleminden "SORUNLARIMIZIN REÇETESİ AVRUPA OLAMAZ" başlıklı makale
Batılı devletler; özgürlük, eşitlik, kardeşlik, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları gibi yaldızlı sözleri toplumları uyuşturan bir afyon gibi kullanıyor.
Sanayi devriminden sonra İngiltere’de kadın ucuz işgücü olarak kullanıldı. Sözde dünyaya medeniyet dağıtan sömürgeden dolayı güneşin batmadığı ülke İngiltere'de 19. yüzyılda kadın ve çocukların çektiği acılar ne çabuk unutuldu. Londra’da fabrika köşelerinde kadınlar 18 saat güvencesiz ve ucuz işgücü olarak çalıştırıldı, on binlerce kadın ağır hastalıklara yakalanarak öldü. Amerika'da kadınlar haklarını ararken fabrikalarda diri diri yakılmadı mı? Avrupa'da kadınlar insandan bile sayılmayıp, cinsel bir meta olarak görülmeye devam edilmiyor mu? Bundan 100 yıl öncesine kadar Heidi masalının geçtiği sözde özgürlükler ülkesi İsviçre'nin yetim, çaresiz ve fakir ailelerin çocukları köle olarak ağır işlerde çalıştırdıklarını bilmeyenimiz yok. Fransa'da kadınların seçme ve seçilme hakkı 50 yıl öncesine kadar yoktu. Amerika'da siyahiler insan bile sayılmaz köle olarak kullanılırdı.
Avrupa ve Amerika'da kadınlar her türlü taciz, şiddet ve hak ihlaline maruz kalması ve bir türlü bu sorundan kurtulamaması ayrı bir problem olarak orta yerde duruyor. Almanya'da her gün onlarca kadın şiddet mağduru olduğunu bilmeyenimiz yok. Almanya'da uygulanan yasaların etkisiz olmasından dolayı her gün en az bir kadın cinayete kurban gidiyor.
Batının maruz kaldığı bu buhran ve bulanımın çözümü olarak, bir kadının Alo demesi, şiddet mağduru olduğu bildirmesi gayet doğal olabilir. Kadının beyanın esas alınması Avrupa’nın kendi iç çelişkileri arasında anlamak mümkün. Ya bize ne oluyor. Bizler Avrupa’nın yaşadığı bu sorunların milyonda birini yaşamış değiliz. Ancak gelin görün, hangi akla hizmet, kendi aile sosyolojimize göre sorunları çözmüyoruz, Avrupa’nın sosyolojisine göre çözüm üretiyoruz. Bu aile kurumuna hem zarar verirken hem de telafisi olmayan başka sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor.
Cinayet, katliam, sömürü ve soykırımlarla suç dosyası kabarık olan Batı, hiçbir zaman medeniyet taşıyıcısı olmadı ve olamaz da. Batı dünya tarihinde geçmişte olduğu gibi günümüzde de barbarlık ve canavarlığı temsil etti ve etmeye devam ediyor.
Avrupa ve Amerika'nın dünyaya pazarladığı; insan hakları, kadın hakları ve çocuk haklarının hiçbir değerinin olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Batının kurguladığı yeni dünya düzeninde Birleşmiş milletler başta olmak üzere tüm uluslararası kurumlar iflas etmiş olup, insanlığa barış, huzur, adalet ve istikrarı sağlayamadı.
İşin kötü tarafı batılı ülkeleri taklit eden ülkemiz ve diğer İslam ülkeleri, iflas etmiş paradigmalardan medet ummaktan da vaz geçmiyor. Paradoksal bir çelişkinin içinde bocalıyoruz. Batının sömürgeci, vahşi olduğunu kabul ediyoruz, ancak batının bize dayattığı kültürel ve yasal düzenlemeleri de hayranlıkla takip ediyoruz. Bu ne yaman bir çelişki.
Avrupa'nın ve Amerika'nın kendi hedeflerine ulaşmak için her türlü gayri meşru yolun içine girdiğini bildiğimiz halde onların vermiş olduğu çözüm reçetelerini büyük bir başarı ve kazanımmış gibi almamızı hangi akla sığdıracağız.
Toplumsal sorunlarımızın çözümünde batı menşeli ithal yasalar ne kadar etkili oldu. Toplumsal sorunlarımızın çözümünde niçin tıkanıyoruz. Kadim bir tarihimiz ve geçmişimizin birikimini son iki yüz yıldır bir kenara itmenin sancılarını yaşıyoruz.
Sorunlarımızın çözümü, yine toplumumuzun sosyolojisi, değerleri, kültürü, inancı ve geçmişe ait deneyimlerine göre çözüme kavuşması gerekiyor.
Kültür emperyalizmi, siyaset, politika, eğitim, aile, kültür, ekonomi, kadın, çocuk ve yaşamı ilgilendiren her alanda tek tipleştirdiği bir dünya inşa edilmek isteniyor.
Yaklaşık iki yüz yıldır, Avrupa ve Amerika'nın insana, kadına ve çocuğa bakış açısı tüm dünyaya rol model olarak dayatılıyor.
Ülkemizde de maalesef vahşi ve barbar Amerika ve Avrupa'nın aile, ekonomi ve siyaset üzerine kurguladığı yasalarının tatbik edilmesi sorunlarımızı çözmüyor.
İnsana, kadına ve çocuğa dair bu kadar sabıkası olan ülkelerin yasal mevzuatlarını rol model almamız akıl karı değil.
Avrupa ve Amerika'dan ne zaman vazgeçip kendi değerlerimizle uyuşan aile kanunumuzu getireceğiz.
İnsana ve topluma adalet getirmeyen Avrupa'dan vazgeçip kendi değerlerimize uygun sivil bir anayasa getirilseydi bugün bu vahşi ve barbarların kanunlarının peşinde koşmayacaktık.