Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cemil Çelik konu hakkında şu
bilgileri verdi:
"Kaygı her türlü durumda herkeste ortaya çıkabilir.
Durum aynı olsa bile ortaya çıkan kaygı ve kaygının şiddeti kişiden kişiye
değişir. Bu durum birinde kaygı ortaya çıkartırken başka birinde çıkarmaz.
Kaygı olayın nitelik ve niceliğine göre ve kişinin baş etme becerilerine göre
kendiliğinden ortadan kalkar. Bu durum tamamen normal bir süreçtir. Normal
kaygı kişinin hayatını kolaylaştırır, başarı ve motivasyon sağlar, kişinin
kendini güvende hissetmesini sağlayacak önlemler almasını sağlar.
Önemli olan kaygının patolojik hale gelmesi durumudur. Biz
buna anormal kaygı diyoruz. Uyaran olmadan kaygı ortaya çıkması, uyarandan
uyumsuz şiddette kaygının hissedilmesi, uyaran ortadan kalkmasına rağmen
kaygının azalmaması veya artarak devam etmesi anormal kaygı varlığını gösterir.
Aynı zamanda kaygı durumu bedensel belirtilere sebep oluyorsa, kişinin
işlevselliğini bozuyorsa ve kişi bu durumun farkına varıp kendi kendine yardım
arayışları içine giriyorsa kaygının yine anormal boyuta ulaştığı fikrine
varılır.
Kişi belli bir durumdan ötürü kaygı ve endişeye düşer. Bu
durum ise onda birtakım düşüncelerin tekrarlanarak oluşmasına neden olur. Bu
oluşum doğrudan o kişinin davranışına da yansır. İşte tüm bunlar genel olarak
kaygı ile ilişkili hastalıkların oluşmasına neden olur. Bu hastalıkların hepsi
tedavisi mümkün olan hastalıklardır.
Bu hastalıklar hem biyolojik hem psikolojik hem de sosyal
faktörlere bağlı ortaya çıkar. Genellikle de günümüzde yaşam çok stresli olduğu
için bu hastalıkların oranı gün geçtikce artmaya başlamıştır. Bu gibi
durumlarda kişi çoğu zaman kafasına takmayacağı şeyleri bile takar. Yani kişi
hiç olmamış şeyleri bile sanki olmuş gibi düşünür. Burada fazla düşünme ve bir
şeyi fazla takıntı haline getirme vardır. Özellikle olay çok küçük ve hiç
etkisi yoksa bile kişi bu olay büyükmüş gibi davranır. Yani sonu olumlu olsa
bile bunu olumsuz olacak şekilde düşünür.
Kaygı bozukluğu toplumda insanların yaşamlarının bir
döneminde her 100 kişinin 30’unda görülebilir. Kadın/erkek oranı kadınlar
lehine 2-3 kat fazladır. Hastaların bir kısmı çocukluk ve erişkinliğe geçiş
döneminde başlamaktadır. Günlük yaşamda çok sık karşılaştığımız stresler, kaygı
gelişiminde önemli rol oynar. Kaygı, evham, endişe, korku Adrenalin ve Kortizol
gibi stres hormonlarının salgılanmasına yol açar. Böylelikle kalbimiz daha
hızlı çarpar, tansiyonumuz yükselir, titreme, bunaltı, terleme, nefes alamama
hissi, boğuluyormuş gibi hissetme vb yakınmalara sebep olur. Adrenalin ve
kortizol gereğinden çok ve/veya uzun süreli salgılandığında damarlarımızın iç
duvarı dahil bütün sistemlerimizi etkileyip uzun vadede kronik hastalıkların
oluşmasına yol açabilir.
Kaygı bozuklukları
(anksiyete) belirtileri nelerdir?
Kaygı bozuklukları başta kardiyovasküler sistem olmak üzere
bütün sistemlerimizi tutan belirtiler verebilirler. O yüzden çoğu kişi ilk
olarak sanki fiziksel, bedensel bir hastalığı varmış gibi hissedebilir. Çoğu
kaygı bozukluğu hastasının ilk müracaat ettiği yerler psikiyatri dışı
polikliniklerdir.
Başlıca belirtiler şunlardır;
* Sürekli gerginlik, mutsuzluk ve huzursuz hissi
* Kişi gün içinde yoğun terleme hissedebilir
* Devamlı olumsuz düşünce durumu
* Özellikle yaptığı işi etkileyecek şekilde dikkat,
konsantrasyon ve odaklanma sorunu yaşanması
* Uykuya dalmakta, sürdürmekte sorun, sık sık uyanma
* Başta kalp olmak üzere, mide bağırsak vb organlarda
meydana gelen sorunlar (Hazımsızlık, kabızlık vs)
* Genellikle ellerde olmak üzere vücudun genelinde ortaya
çıkan titreme, yerinde duramama vb belirtiler
Kaygı bozuklukları
(anksiyete) nelerdir?
Kaygı bozukluğu tanısı konulması için belli kriterler
vardır. Bu kriterler arasında her kaygı bozukluğuna spesifik belirtilerin belli
sayıda olması gerekir. Sonrasında bu durumun günlük hayatı etkilemesi,
sıkıntıya sebep olması ve baş edememesi, alkol, madde, ilaç vb kullanımına
bağlı olmaması ve belli bir süreden uzun sürmesi gerekmektedir."