Filistin’de
75 yılı aşkın bir süredir devam eden işgal ve katliamlara tepki olarak başlayan
Aksa Tufanı Operasyonu ile şiddetlenen siyonist işgalcilerin saldırılarında,
Gazzeli çocuklar ve kadınlar özellikle ve bilinçli olarak hedef alınıyor.
İşgal
rejiminin Filistin halkına yönelik başlattığı soykırım saldırılarının temelinde
vahşi bir savaş stratejisinin yanında teolojik bir kin ve hedef yer alıyor.
Muharref Tevrat
referanslı katliamlar
İşgal
rejiminin sözde başbakanı Netenyahu’nun 28 Ekim’de yaptığı basın toplantısında
3 bin yıl önceki Amalek (Amalika) kavmi ile Yahudiler arasındaki savaşlara
atfen "Tevrat bize 'Amalek'in sana yaptığını hatırla', der. Evet, biz de
hatırlıyoruz ve savaşıyoruz." dedi. Netanyahu, bu açıklamasıyla Gazze’ye
yönelik saldırılarının tarihsel sürecin bir devamı olduğuna dikkat çekmişti.
İşgal
saldırılarının sivil kayıp endişesi olmadan direkt yerleşim birimlerini hedef
alması da muharref kitapları aracılığıyla siyonistlerin zihinlerine zerk edilen
zulüm ve vahşet anlayışının tezahürü şeklinde ortaya çıkıyor. Siyonist
hahamların, tahrif edilmiş kitaplarında yer alan “Şimdi git, Amalek’e saldır,
onlara ait her şeyi tümüyle yok et! Hiçbirine acıma. Kadın-erkek, çoluk çocuk,
öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür! (Tanah 1. Samuel 15/3)” şeklindeki
ifadeler ile nefret aşıladığı işgal askerleri, Filistinli masumlara yönelik
katliamlar gerçekleştiriyor.
Gazze’de;
parçalanarak can veren çocukların ölümünü dinsel zeminde meşrulaştırma çabası
içine giren işgal rejimi, Arz-ı mev'ud ve Amalek safsatası ile terör
rejiminin katliamlarını Tevrat referanslı hale getiriyor.
Dahiya Doktrini
Bazı
uzmanlar işgal rejiminin Gazze’ye gerçekleştirdiği saldırıları Dahiya Doktrini
çerçevesinde değerlendiriyor. Geçtiğimiz günlerde oğlu Gazze’de mücahitler
tarafından düzenlenen operasyonda öldürülen eski siyonist rejim sözde genelkurmay
başkanı Gabi Eizenkot tarafından geliştirilen bu doktrin, bir örgütün
zayıflatılması ve yok edilmesi için ona destek veren halkın da vurulmasını
gerekli görüyor. Doktrine göre, bir örgütün yoğun destekçilerinin bulunduğu
bölge topyekûn cezalandırılmalıdır.
Bu doktrin
ismini Lübnan’da Hizbullah’ın kalesi konumundaki Beyrut’un Dahiya
Mahallesi’nden alıyor. 1982 ve 2006 yıllarında işgal rejimi ile Hizbullah
arasında meydana gelen savaş sırasında Dahiya’da sivil yerleşim birimleri işgal
rejimi tarafından vahşice bombalanmıştı. İşgal rejimi yerle bir olan Dahiya’da
katliamlar yapıp halkın Hizbullah’ı suçlayarak ona verdiği desteğini geri
çekmesini hedeflemişti. Ancak tüm saldırı ve bombardımana rağmen Dahiya
halkının Hizbullah’a verdiği destekte bir azalma meydana gelmedi.
2006 yılında
Hizbullah ile işgal rejimi arasında yaşanan savaş sırasında siyonist rejim
sözde genelkurmay başkanı olan Gabi Eizenkot, 2014 yılında meydana gelen Gazze
savaşı sırasında işgalci sözde genelkurmay başkanı olan Benny Gantz ve rejimin
şu anki sözde genelkurmay başkanı Yoav Gallant ile birlikte Gazze’deki
katliamların planlarını yapıyor. Columbia Üniversitesi Edward Said kürsüsünden
Profesör Rashid Khalidi’ye göre, bu 3 sözde general, Beyrut kasabı olarak
bilinen Ariel Şaron ile birlikte “Dahiya Doktrini”nin meydana
getiricileridirler.
Dahiye
Doktrini ile işgal rejiminin resmi askeri stratejisi haline getirilen bu
katliamcı zihniyet, esasında 1948 yılından bu yana Filistin topraklarında fiili
olarak uygulanıyor. Siyonist İrgun terör şebekesi tarafından 9 Nisan 1948
tarihinde Kudüs'ün batısında yer alan Deyr Yasin'de aralarında kadınların ve
çocukların da bulunduğu 254 Filistinlinin şehid edildiği katliam aynı
zihniyetin tipik bir örneğini oluşturuyor. Sonraki yıllarda siyonist rejimin
sözde başbakanı olacak dönemin İrgun terör örgütü lideri Menahem Begin, Deyr
Yasin katliamı ile ilgili olarak “Bu eylemi yapmasaydık israil devleti
olmayacaktı.” demişti.
HAMAS’ın
2005’te siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra yaptığı çalışmalar sonucu
Gazze’de Filistin tarihinin hiçbir döneminde görülmemiş derecede halk
bilinçlendi. Gerek İslami duyarlılık gerekse de vatan bilinciyle yetişen
direnişçi neslin hiçbir savaş doktrini karşısında pes etmeyeceğini 2 ayı aşkın
zamandır devam eden saldırılar gösterdi. Filistin halkını ölümle terbiye etmeye
çalışan siyonist rejimin karşısında iradesi çelikleşmiş bir nesil yetişti.
Yapay zeka destekli
katliamlar
Filistin
tarihinde işgal rejimine karşı en güçlü reaksiyon olarak literatüre geçen Aksa
Tufanı, Filistin davasının haklılığını tüm dünyaya gösterdi. Dünyanın her
yerinden siyonist vahşete karşı gösterilen tepkiler, Holokost reklamları
arkasına gizlenen insanlık düşmanı zihniyeti deşifre etti.
Ekonomik
kaynaklarını ve teknolojilerini kolay yoldan insan öldürme üzerine kullanan
siyonistlerin, Habsora ismi verilen bir yapay zeka sistemi ile Gazze’deki hedefleri
belirlediği belirtiliyor.
Her ne kadar
direnişçileri tespit etmede kullanıldığı ileri sürülse de sistem “Bir
direnişçinin katledilmesi için yüzlerce Filistinli sivil öldürülebilir” tezi
üzerine uygulanıyor.
İşgal rejimi
dünyaya, sivil kayıpların önüne geçmek için yapay zeka kullandığını iddia
ediyor. Ancak, Gazze’de 18 binden fazla şehidin kahir ekseriyetinin kadın,
çocuk ve yaşlılardan olması yapay zekanın daha çok çocuk ve kadın öldürmek için
kullanıldığı görüşünü destekliyor.
Gazze’deki
vahşet, söz konusu yapay zekanın Dahiya Doktrinini uygulamak için
kullanıldığını net bir şekilde gösteriyor. Şehit olan Filistinlilerin yüzde
70’inden fazlasının kadın ve çocuklardan oluşması, siyonist işgal rejiminin
hedefinin sadece direniş hareketleri değil topyekûn Filistin halkı olduğu
gerçeğini gözler önüne seriyor.
İşgal
rejiminin ve onu destekleyenlerin başını Hristiyan siyonistlerin (Evanjelikler)
çektiği İslam düşmanı konsorsiyumun Gazze’de uyguladığı insanlık dışı vahşet,
“Batının hiçbir zaman medeni olamadığı” iddiasını kanıtlanmış gerçeğe
dönüştürüyor.
İşgalcilerin
“Bir direnişçiyi öldürmek için yüzlerce masum sivil öldürülebilir” anlayışı ile
Üstad Bediuzzaman Said-i Nursi’nin Mektubat adlı eserinde, “Hattâ birtek masum,
dokuz câni olsa yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.” şeklinde
özetlediği, Müslümanların sivillere yaklaşımı arasında kıyas edilemez ölçüde
fark vardır. Bu farkın en güncel kanıtı Gazze’dir. (İLKHA)