İstanbul Ticaret Üniversitesi Tarih Bölümünde görev yapan
öğretim üyesi Dr. Bekir Tank, öğrencilerine 13 Ocak 2017 tarihinde
"İstiklal Marşı" ve "Gençliğe Hitabe" metinlerinin
Kürtçe'ye çevrilmesi ödevi verdi. Ödevi gece yarısı sisteme yükleyen Tank, gece
3 sularında üniversite yönetiminden aranarak söz konusu ödevi kaldırması
talebinde bulunuldu.
Yaşanan gelişme sonrasında hakkında soruşturma açılan Tank,
resmi olarak öğretim üyesi olmasına rağmen sözleşmesinin sona erdiği 31 Ağustos
2020 tarihine kadar hiçbir derse girilmesine izin verilmedi. 31
Ağustos'ta sözleşesi biten Tank, üniversite yönetimi tarafından sözleşmesi
yenilenmeyerek işine son verildi.
Yaşanan süreç ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan Dr. Bekir
Tank, verdiği ödev sebebiyle üniversite yönetimi tarafından bölücülükle
suçlandığını söyledi.
Tank, "13 Ocak 2017 tarihinde öğrencilerimize 'İstiklal
Marşı ve Gençliğe Hitabe metinlerini Kürtçeye çeviriniz' başlığıyla bir ödev
verdim. Bu ödevi üniversite yönetimi din, dil, ırk ayrımcılığı üzerinde tahrik
edip ayrımcılık yapmak şeklinde yorumlayıp bölücülük diyebileceğimiz bir
gerekçeyle soruşturma açtı. Aynı gün dersten el çektirdiler." dedi.
"Amacım
Türk-Kürt öğrenciler arasında doğrudan bir temas, sıcak bir ilişki
oluşturmalarını sağlamaktı"
Derslerinin online olması sebebiyle ödevi gece 00.05'te
sisteme yüklediğini ve ardından gece saat 03.20'de üniversite sekreteri
tarafından aranarak sosyal medyada oluşan baskı sebebiyle ödevin geri çekilmesi
talebinde bulunulduğunu söyleyen Tank, "Bu bahaneydi. Gece yarısı bir
öğrenci üniversite sekreterliğini arayamaz. Birileri böyle bir bilgilendirme
yaptı. Onlar da gece yarısı aradılar. Ben de bir açıklama ile birlikte ödevi
geri çektim. Tabi üniversite soruşturmada bunu yine 'bölücülük' olarak
değerlendirip suçlamalarını o şekilde sürdürdüler. Ancak ben bunun kesinlikle
bir bölücülük olmadığını, Kürtçülüğün, bölücülüğün bu şekilde yapılmadığını,
yapmak istesek bile en azından bu şekilde yapmayacağımızı söyledim. Buradaki
kastımızın hala gayri resmi de olsa devam edegelen inkar politikalarının
öğrencilerimizin üzerinde de izleri olduğunu, hatta hala bir darbe artığı olan
'Atatürk İlke ve İnkılapları' dersinin inkar politikalarından nasibini
aldığını, bu kitap üzerinden yakın tarihimizi öğrenen insanların bu yanlış
bilgileri aldıklarını, bu bilgilerle önyargılar oluşturduklarını kendilerine
(üniversite yönetimi) ifade ettim. Buradaki amacım Türk-Kürt öğrenciler
arasında doğrudan bir temas, doğrudan bir sıcak ilişki oluşturmalarını
sağlamaktı." diye konuştu.
"2018-2020
eğitim öğretim döneminde ders vermememe rağmen 'akademik
yetersizlik' gerekçesiyle sözleşmem uzatılmadı"
Üniversite yönetiminden bir grubun makul yaklaştığını ancak
bir grubun ise ısrarla bölücülük yaptığı gerekçesiyle ders vermemesi
gerektiğini savunduklarını belirten Tank, "Bu süre içerisinde İnsan ve
Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Said Yazıcıoğlu her dönem
başında ders hocası olarak bizim ismimizi yazıp rektörlüğe bildirdi. Maalesef
her defasında bu talep karşılık bulmadı. İsmimiz silinerek bölümle, tarih
dersiyle alakası olmayan başka hocaya ders verdirildi. Bu süreçte sürekli olarak
ders talebinde bulundum. Uygunluğu nedeniyle Uluslararası İlişkiler dersine de
girebileceğimi söyledim. Meseleyi kamuoyu ile paylaşmaktan kaçınmamın nedeni
üniversitenin hatalarını er ya da geç düzelteceklerine dair taşıdığım
düşünceydi. Maalesef üniversite bu kararında sabit kaldı. Sözleşmemi
uzatmayacaklarına ilişkin yaptıkları tebliğde de 2018-2020 eğitim öğretim
döneminde 'akademik yetersizlik' ifadesi gerekçe olarak gösterildi. Hâlbuki bu
dönemde bana hiç ders verdirmediler." şeklinde konuştu
"İstihbarat daha
önce de okulda Kürtçülük yapıp yapmadığıma ilişkin hakkımda bilgi
toplamış"
Daha önce 2015-2016 eğitim öğretim yılında yine bir önceki
dekanları olan Prof. Dr. Gökhan Malkoç'un onayıyla üniversitede seçmeli Kürtçe
dersi verilmesi talebinin onaylandığını pratiğe geçmediğini hatırlatan Tank,
"Bu arada birileri bizi PKK terör örgütünü savunmak, propagandasını yapmak
ve Türkiye Cumhuriyetini aşağılamak suçlamasıyla savcılığa suç duyurusunda
bulundular. Savcılık buradan hareketle istihbaratı harekete geçirmişti.
İstihbarat üniversitede hakkımda bir çalışma yapmıştı. Güvenlikçisinden
rektörüne kadar onlarca kişiyle görüşerek Kürtçülük yapıp yapmadığımı
sormuşlar. Daha sonra ifadeye çağrıldım. Bana, yaptıkları araştırmada Kürt
kimliğimi gizlemediğim ancak Kürtçülük de yapmadığım şeklinde bir kanaate
vardıkları tebliğ edildi. Sağolsunlar art niyetli olmayan insanlar bizi
olduğumuz gibi anlatma erdeminde bulunmuşlar. Suçlama bu şekilde
kapatıldı." ifadelerini kullandı.
"Irkçılık ve
Türklerin kadim kardeşleri olan Kürtlere yapılan zulümler aslında Türklerin
alınlarına sürülmüş kara bir lekedir"
Irkçılığın bir hastalık olduğunu ve devlet başta olmak üzere
tüm kurumların bu hastalıktan kurtulması gerektiğini de vurgulayan Tank, son
olarak şu ifadeleri kullandı:
"Neredeyse 100 yıldır can almakta olan bu hastalığın
adı ırkçılıktır. Devlet başta olmak üzere kurumlarımız, kendimizi ırkçılıktan
kurtarmadığımız sürece bu düşmanlık devam edecektir. Bu düşmanlık devam ettiği
sürece herkes bizim gibi tüm zulüm ve haksızlıklara rağmen aklıselim
davranmayabilir. Bir kısım insanımız, çocuklarımız soluğu dağlarda veya
emperyalist dediğimiz güçlerin birer neferi olmaya kadar gidebilirler. Bu
ırkçılığı direten herkesin kendi imkân ve güçleri oranında payı vardır. Hepsi
bu suça, bu zulme, bu utanca ortaktır. Bunu görmemiz gerekiyor. Biz bunu
aşamadığımız sürece de bu sıkıntıları yaşayacağız. Irkçılık ve Türklerin kadim
kardeşleri olan Kürtlere yapılan zulümler aslında Türklerin alınlarına sürülmüş
kara bir lekedir. Bu bilinçle hareket ederek Türkler ve Kürtler birlikte bu
sorunu aşmalıyız."