Teknoloji çağında çalışma hayatı, geleneksel formlarından hızla uzaklaşarak dijital platformlara taşındı. Uzaktan çalışma, yapay zekâ destekli iş süreçleri, otomasyon, veri analitiği ve çevrim içi iletişim araçları; istihdamın doğasını kökten değiştirdi. Bu dönüşüm, verimlilik açısından pek çok avantaj sağlasa da, insan onuru, mahremiyet, emeğin karşılığı ve çalışma etiği açısından önemli soruları da beraberinde getiriyor.
Dijitalleşen İş Hayatı: Yeni İmkanlar ve Tehditler
Dijitalleşme, zaman ve mekân kısıtlarını ortadan kaldırarak iş yapma biçimlerini daha esnek hale getirmiştir. Ancak bu esneklik çoğu zaman belirsizlik, güvencesizlik ve sürekli bağlılık gibi riskleri de beraberinde getirir. Çalışanlar artık 7/24 erişilebilir olmak zorundaymış gibi hissetmekte; iş ile özel hayat arasındaki sınırlar belirsizleşmektedir.
Bununla birlikte, yapay zekâ ile insan emeğinin ikame edilmesi, çalışanların değerinin yalnızca üretim çıktısıyla ölçülmesine yol açmakta; insanı “bir kaynak” olarak görme eğilimini güçlendirmektedir.
İslam’da Emek ve Onur İlişkisi
İslam, emeği ibadet olarak görür. Peygamber Efendimiz (sav), “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yiyecek yememiştir” (Buhari) buyurarak çalışmanın ve emeğin ne kadar değerli olduğunu vurgulamıştır. Bir başka hadisinde ise şöyle buyurur:
“İşçinin ücretini, teri kurumadan veriniz.” (İbn Mace)
Bu perspektiften bakıldığında dijital iş hayatında da çalışanın emeği ve hakları eksiksiz gözetilmeli, mesai kavramı net olmalı ve iş yükü ile kazanç arasında adil bir denge sağlanmalıdır.
Dijital Emek Sömürüsü ve Mahremiyet İhlalleri
Bugün birçok dijital platform, çalışanları algoritmalarla denetlemekte, performansı veri odaklı ölçmekte ve mahremiyet alanlarını daraltmaktadır. Bu durum, çalışanın insani yönünü ikinci plana itmekte ve "sadece sonuç odaklı bir makine" gibi görülmesine neden olmaktadır. İslami ahlakta ise insan bir araç değil, yaratılışta onurlu bir varlıktır.
Kur’an’da şöyle buyrulur:
“Andolsun ki, Biz insanoğlunu şerefli kıldık...”
(İsra Suresi, 70. Ayet)
Bu ayet, dijital dünyada bile insan onuruna aykırı uygulamaların hiçbir şekilde meşru olamayacağını ortaya koyar.
Aile ve Toplumsal Hayata Yansımaları
Dijital çalışma hayatının sürekli çevrim içi olmayı teşvik eden yapısı, bireyin ailesine, çocuklarına ve kendine ayıracağı zamanı çalmaktadır. Bu da aile içi iletişimin zayıflamasına, bireysel yorgunluklara ve sosyal izolasyona yol açabilir.
Oysa İslam’da aile, toplumun temel taşıdır. Aile bireylerine vakit ayırmak, onları ihmal etmemek; bireyin hem manevi hem toplumsal sorumluluğudur. Dijital çalışma modeli, bu dengeyi bozduğunda insanı yalnızlaştırır ve mutsuzlaştırır.
Adaletli ve Onurlu Bir Dijital Gelecek Mümkün!
İslam’ın emek, hakkaniyet, mahremiyet ve insan onuru ilkeleri, dijital çağda da yol göstericidir. Dijital çalışma hayatının şekillendirilmesinde bu değerler dikkate alınmadığında; insanın kendine, ailesine ve topluma yabancılaşması kaçınılmaz hale gelir.
Adil bir ücretlendirme, net bir mesai yapısı, çalışma sürelerinin hakkaniyetli belirlenmesi, dijital gözetim araçlarının sınırlandırılması gibi önlemlerle dijital dünyada da insan onuru korunabilir.
Unutulmamalıdır ki, teknoloji insan için vardır; insan teknolojinin hizmetkârı değil efendisi olmalıdır.