Güncel

Suriye’de kim, neyin savaşını veriyor ve biz ne yapıyoruz?

Dr. Bekir Tank'ın Doğruhaber Gazetesi'ndeki, "Suriye’de kim, neyin savaşını veriyor ve biz ne yapıyoruz?" başlıklı köşe yazısı;

Gazze’de soykırım… Lübnan’a saldırı… Müslümanlara suikastlar…

Ve şimdi de Suriye’nin işgali ve taş üstünde taş bırakmayacak şiddette saldırılar…

Şahit olduğumuz gibi, düşmanlarımız başımıza vura vura, Suriye’nin de Suriyelilere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu, ne kadar bedel ödemiş olursak olalım, Suriye’nin kaderini kendilerinin belirleyeceğini ve bizim de buna rıza göstermemizi emrediyorlar.

Hiç kimse Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra oraya çöken Fransızların Suriyelilere ne gibi zulümler yaptığını konuşmuyor. Kimse, Fransızlardan sonra bu kez yerli ama gücünü yine Batılılardan alan Baba – oğul Esed’in zulümlerini konuşmuyor. Kimse, Esed rejiminin ne kadar insanlık dışı olduğunu söylemiyor. Ve hiç kimse, Suriyelilerin de kendilerini yönetme hakkına saygı duymuyor. Savaş alanına dönüştürdükleri Suriye sathını her biri kendi çıkarları için kullanmaya çalışıyor.

En vahşileri de israil… Tıpkı Gazze ve Lübnan’da yaptığı gibi Suriye’de de vurmadık yer bırakmadı ve bir yandan işgal ederken, diğer yandan aralıksız vuruyor.

Bir de çıkarlarını Büyük Şeytan Amerika’nın ve soykırımcı israilin çıkarlarıyla aynı görüp, onların himmetiyle sulta kurmaya çalışanlar var ki, onlar da kopardıkları Alevilik, Kürtlük, Nusayrilik, Sünnilik, Şiilik, Milliyetçilik Laikçilik yaygaraları arasında Suriyelilerin iradesine çökmek istiyorlar.

En atıl, en pasif, olup bitenlere karşı en yavan ne yapacakları konusunda hala en kararsız görünenler de yüz yıldan beridir en ağır bedelleri ödeyen biz Müslümanlar… Elbette İslam’ın adaletini Suriye’de hayata geçirmek için canlarıyla ve mallarıyla mücadele edenlerimiz de var, ama küffar onları da askeri, ekonomik, siyasi, diplomatik ve medya gibi çok yönlü saldırılarıyla etkisiz hale getirmeye çalışıyor.

CHP bile, Suriyelilere kendi köhne rejimini Suriyelilere dikte etme cüretinde bulunabiliyor.

Türkiye’nin medyasını süsleyen haberler ise, Emevi Camii’nden namaz kılma görüntüleri, hamaset ve bir de ABD’nin desteğiyle Suriye Kürtlerini adeta rehin alan YPG nedeniyle tavan yapan milliyetçi söylemler… Oysa inkâr politikalarının bizi düşürdüğü bu zillet halinden gerekli derslerin çıkarılmış olması ve Suriye’ye de alınan bu dersler doğrultusunda yaklaşılması gerekmiyor mu?

Emperyalistlerin yıllar öncesinden dünya kamuoyuna açıkladıkları “Büyük Ortadoğu Projesi” adını verdikleri bir hedefleri var ve Gazze’den Lübnan’a, Yemen’e, Suriye’ye, İran’a ve Türkiye’ye kadar her yere göre gerçekleştirdikleri farklı eylemler bu hedeflerini gerçekleştirmek içindir. Kaldı ki, bizi milliyetlerimiz ve mezheplerimiz temelinde parçalama emellerini gizleme ihtiyacı da duymuyorlar artık… İran’da Şiilik, Sünnilik, Azeriler, Araplar, Beluçlar, Farslar ve Kürtler… Hakeza Türkiye’de Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler ve azınlıklar… Haddizatında birer zenginliğimiz olan bu farklılıklarımız, ne yazık ki, gerek ülkelerimizdeki rejimlerden ve gerekse yöneticilerimizin adil olmayan icraatlarından dolayı aleyhimize kullanılabilecek kıvamdadır.

Onların bu tuzaklarını başlarına yıkmamızın yolu adaleti merkeze alan bir vahdetten, ittifaktan ve topyekûn bir mücadeleden geçmektedir. Bu mücadeleyi behemehâl başlatmaları gerekenler de hedefteki ülkelerdir, yani İran’dır, Türkiye’dir ve biraz daha öteye gidersek, Pakistan ve diğer ülkelerdir. Her ne kadar hala bir ittifak yapmanın çok uzağında olsalar bile, aslında bu ülkeler de tehlikenin farkındadırlar. Tabii, farkında olmaları yetmiyor. Harekete geçmeleri gerekiyor. Çünkü komşuda pişen, pişirilenler aş değil, kardeşlerimizdir.

Sonuç olarak, bilelim ki, savaş sadece Gazze’de, Lübnan, Suriye ve Yemen’de değil, içimizde… Onlar saldırı üzerine saldırı düzenleyerek bize diz çöktürmeye çalışıyorken, bizim de önümüzde iki seçenek var; ya devlet başa ya kuzgun leşe…