Uyku düzenimizden iştahımıza, hormon salgılarımızdan ruh halimize kadar pek çok hayati işlev bu ritimle yakından ilişkili.

Biyolojik ritim, canlıların günlük, haftalık ya da mevsimsel döngülerde tekrar eden fizyolojik ve davranışsal değişimlerini ifade ediyor. En yaygın bilineni ise sirkadiyen ritim, yani yaklaşık 24 saatlik döngüler. Geceleri uykumuzun gelmesi, sabahları uyanmamız, hatta vücut sıcaklığımızın gün içinde değişmesi bu ritme göre şekilleniyor.

Uzmanlara göre biyolojik ritim; beyin, hormonlar ve çevresel faktörlerin bir etkileşimiyle çalışıyor. Özellikle gözlerden gelen ışık sinyalleri, beynin “suprakiazmatik çekirdek” adı verilen kısmına iletiliyor ve bu merkez, biyolojik saati düzenliyor. Bu nedenle gece geç saatlere kadar ekran ışığına maruz kalmak ya da düzensiz uyumak, ritmin bozulmasına neden olabiliyor.

Ritim bozulursa ne olur?

Biyolojik ritmin bozulması; uyku problemleri, konsantrasyon eksikliği, bağışıklık sisteminin zayıflaması, depresyon ve kilo alımı gibi birçok soruna yol açabiliyor. Jet lag (uçak yolculuğu sonrası görülen zaman farkı sendromu) ya da vardiyalı çalışma gibi etkenler de ritmi olumsuz etkiliyor.

Ritmi korumak için ne yapılmalı?

Uzmanlar, biyolojik ritmi korumak için şu önerilerde bulunuyor:

Her gün aynı saatte uyuyup uyanmak

Gün ışığından mümkün olduğunca faydalanmak

Yatmadan önce ekran süresini azaltmak

Gece geç saatlerde ağır yemeklerden kaçınmak

Doğal ritmimize kulak vermek hem fiziksel hem zihinsel sağlığımız için oldukça önemli. Çünkü biyolojik ritmimiz, aslında sağlıklı bir yaşamın sessiz rehberi. 

 

Muhabir: Musa Azak