Üsküdar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde, Disleksi Öğrenme Güçlüğü Derneği ve Türkiye Disleksili Çocuklar Vakfı (DİSLEV) tarafından düzenlenen, İkinci Uluslararası Katılımlı Öğrenme Güçlüğü Kongresi (UÖGK ‘2024) Üsküdar Üniversitesi NP Sağlık Yerleşkesi İbni Sina Oditoryumu’nda gerçekleştirildi.
"İnsan nasıl öğreniyor?" konusu araştırılıyor
Kongrenin açılışında konuşan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Pof. Dr. Nevzat Tarhan, öğrenme güçlüğünün insan davranışının keşfedilmeyen yeni bir alanı olduğunu belirterek, "İnsan nasıl öğreniyor?" konusunun beyin temelli öğrenme konuları arasında araştırıldığını, "insan nasıl öğreniyor, nasıl karar veriyor, nasıl düşünüyor, nasıl hissediyor" konularının üzerine simülasyonlar yapılarak yapay zekâların ortaya çıktığını anlattı.
Prof. Dr. Tarhan, bazı çocukların öğrenme modelinin farklı olduğuna işaret ederek, "Bu çocuklar farklı baktığı için, okulda da sınıfta da farklı algılandıkları için akran zorbalığına çok maruz kalıyorlar." dedi.
Sosyal ve duygusal becerilerde de sorun olabiliyor
Öğrenme güçlüğünün yanında sosyal ve duygusal becerilerde de sorunların olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, bazı çocuklarda da duygusal ve sosyal öğrenme becerilerinin fazla olduğunu, bu çocukların daha detaycı olduklarını ve bazı konularda ‘süper’ olduklarını, mesela ‘şubat ayının son cumartesi hangi gününe geliyor’ denilse hemen pat diye söylediklerini kaydetti.
Tarhan, "Dört ondalıklı sayıyı çarp diyorsun çarpıyor, fakat oturup birisiyle konuş diyorsun sohbet edemiyor. Duygusal ve sosyal becerileri geri çocuklar oluyorlar. Arkadaşları arasında aykırı kaldıkları için bu çocuklara ‘Bu okumaz’ diyorlar. Einstein da öyleymiş. Öğretmeni annesine ‘Bu okumaz, boşuna getirmeyin’ diye not yazmış." diye konuştu.
‘Beklenti teorisi’ testi…
‘Beklenti teorisi’ konusuna da değinen Prof. Dr. Tarhan, ilkokul çocuklarına bir test yapıldığını ve öğretmenlere bu testin sonuçlarına göre sınıftaki bazı öğrencilerin üstün zekâlı olduğunun söylendiğini, ancak bu öğrencilerin rastgele seçildiğini ve aslında üstün zekâlı olmadıklarını dile getirerek, öğretmenlerin, bu öğrencilere daha fazla ilgi gösterdiğini ve yılsonunda da bu öğrencilerin gerçekten de akademik olarak daha başarılı olduklarının görüldüğünü anlattı.
"Bu çocukları bastırmak yerine onların anladığı dille eğitebilmek gerekir"
"Öğrenme güçlüğü var dediğimiz çocukların hepsi öğrenebiliyor ama onların öğrenme modeli farklı." diyen Tarhan, "Bu çocukların beyni farklı çalışıyor. Sıralaması farklı. Hiperaktif çocuklar da öyledir. Hiperaktif çocuklarda aşırı hareketlilikle ilgili gen var. O genin yanında ikinci bir gen var, yaratıcılık geni… Aslında bu çocuklar farklı düşünen çocuklar, sıra dışı düşünen çocuklar. Bunları ilaçla bastırırsanız köreltiyorsunuz. O nedenle sadece ilaç tedavisi değil, onlara uygun bireysel eğitim gerekiyor. Kişiselleştirmiş eğitim, özel eğitim gerekiyor. Bu çocukları bastırmak yerine onların anladığı dille eğitebilmek gerekir." dedi.
Disleksi tanısı çocuğu etiketlemiyor
Çocuk psikiyatristine gelen çocukların öğrenme güçlüklerini belirlediklerini de dile getiren Tarhan, "Pediatrik rehabilitasyonu çocuk psikiyatrisinde yapmak durumundayız. Psikiyatrik tedavi akademik başarıyı çok etkilediği için anneler babalar eskisi gibi değil daha bilinçliler. Öğrenme güçlüğünün adı da disleksi oldu. Artık herkes, ‘Benim çocuk disleksi’ diyor. Disleksi tanısı da panik bozukluk tanısı gibi sevimli bir tanı. Çocuğu etiketlemiyor." dedi.
Bir aile hastalığı…
Öğrenme güçlüğünün bir aile hastalığı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, "Ailenin de farkına varması önemli. Bu çocuklar özel bir çocuk. Diğer çocuklar grup içinde öğreniyorlar ama bu çocuklar birebir eğitimle öğreniyor. Çünkü öğrenme modelleri farklı, odaklanamıyorlar. Yapamadıkları için çabuk demoralize oluyorlar. Eğitimi yarım bırakıyorlar." diye konuştu.
Öğrenme güçlüğü terimi…
Prof. Dr. Ahmet Konrot
Üsküdar Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölüm Başkanı ve Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Ahmet Konrot, terimlerin son dönemde değiştiğini ve artık özel öğretim güçlüğü, zihinsel disleksi gibi tanımların bir tarafa bırakılıp öğrenme güçlüğü teriminin daha uygun olduğunun konuşulduğunu ifade ederek, kongrenin de adının öğrenme güçlüğü kongresi olarak belirlendiğini söyledi.
Elmas Esra Ceceli: "Hani bu b’leri ters yazan kişi benim"
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Elmas Esra Ceceli de kongrede yaptığı konuşmada, disleksi alanının bir engel grubu olarak ele alınmadığı ama öğrenme güçlüğü sınıfı içerisinde görüldüğü için erken müdahale sisteminin içerisinde yer alması gerektiği konusunda çalışmalar yapmaya başladıklarını anlatarak, "Hani bu b’leri ters yazan, defteri cayır cayır yolunan öğretmen tarafından, hala 6 ile 7'yi toplayacağı zaman 7'yi önce 10'a tamamlayan aklında sonra o 3'ü yanına ekleyen kişi benim." diye konuştu.
Hepimizin hikâyesi kendisine özel…
Elmas Esra Ceceli
Hala dönüp de b’yi d’yi yazdığında kontrol ettiğini dile getiren Ceceli, "Hikayeniz çoğunluğunkine benzemiyorsa korkacak bir şey yok, onlar derdine yansın. Hepimizin hikâyesi kendisine özel. Hikâyelerin bu kadar genellenmesi ve bir kalıp içerisinde alınması asıl toplumsal sorun. Çocuklar okulda sıkıntı çekiyor. Ama öyle bir çağa doğru gidiyoruz ki eğitim sistemi eğer bu kadar genellemeci olmaya devam ederse insan unsurunu yeterince beslememiş olacak." dedi.
Öğrenme güçlükleri ve özellikle disleksi çocuklukta fark edilmeyebiliyor
"Farklı düşünebilenin ayrışacağı bir devreye doğru gidiyoruz." diyen Ceceli, öğrenme güçlüğünün, geniş bir alanı kapsadığını, öğrenme güçlükleri ve özellikle disleksinin çocuklukta fark edilmeyebildiğini ve bireylerin eğitim sürecinde çeşitli zorluklar yaşamasına neden olabildiğini anlattı.
Özel eğitime inandıklarını kaydeden Ceceli, "Bu insanların orijinal düşünme yöntemlerini ortadan kaldırmamak gerekir. Bu bir zenginliktir." dedi. (İLKHA)