Kur'an-ı Kerim'de, "(O sayılı günler), insanlar için
bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık
delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise
içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu
olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık
diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına
karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir. (Bakara-185)"
buyruğuyla bahsedilen Ramazan, yarın başlıyor.
"Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allah Teâlâ, size
Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları
kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha
kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan
mahrum kalmış sayılır. (Nesaî)." hadis-i şerifiyle de anılan Ramazan
hakkında merak edilenleri İLKHA derledi.
Ramazan ayı verme ayıdır; ihtiyaç sahiplerine malını, ibadet
ve İslami hizmetlere vaktini ve ömrünü, Allah yolunda canını vermektir. İslâm
uğruna makamını, Allah'a, Resulüne ve müminlere gönlünü, ilme, bilgiye, hikmete
aklını vermektir. İnsanlara ilim, bilgi ve hikmet vermektir.
Ramazan ayı, insanın Rabbine yaklaşmak için yoğun bir ibadet
programına girme ayıdır. Bu yoğun programda hemen hemen bütün ibadetler vardır.
İbadetlerin asıl amacı ise güzel ahlaklı insan oluşturmaktır; "Namaz
çirkinlik ve kötülükten alıkoyar." (Ankebut 45) "Kötülüklerden
korunasınız diye size oruç farz kılındı." (Bakara 183) "Onların
mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka
(zekât) al." (Tevbe-103) ayetleri ibadetin temelinde ahlak olduğunu ortaya
koymaktadır.
Dolayısıyla "Ramazan ayı, ahlak ayıdır"
diyebiliriz. Ancak İslâm'da ibadetler gibi ahlakın belli bir vakti yoktur.
İslâm bizden ömür boyu ve her an güzel ahlak istemektedir. Peygamber Efendimiz
(Sallallahu Aleyhi Vesellem) "Kim kötü söz ve eylemlerden vazgeçmezse,
yeme içmeyi terk etmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur" (Buhari) diyerek güzel
ahlak olmadan tutulan orucun sadece açlık ve susuzluktan ibaret olduğunu ifade
etmiş, güzel ahlaka ulaştırmayan ibadetlerin amacından yoksun olduğunu
bildirmiştir.
Allah Teâla Leyl suresinde insanları amellerine göre ikiye
ayırır; verenler ve vermeyenler. Verenler dünya ve ahirette kolaylığa
erişirken; vermeyenler ise zorluğa erişenlerdir: "Şüphesiz sizin
çabalarınız elbette çeşit çeşittir. Onun için kim verir, Allah'a karşı
gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en
kolay olana kolayca iletiriz. Fakat kim cimrilik eder, (vermezse) kendini
Allah'a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de
onu en zor olana kolayca iletiriz. (Leyl 5-10)"
Dolayısıyla Ramazan ayı verme ayıdır; fakir ve muhtaçlara
malını vermektir, ibadet ve İslami hizmetlere vaktini ve ömrünü vermektir,
Allah yolunda canını vermektir, İslâm uğruna makamını vermektir, Allah'a,
Resulüne ve Müminlere gönlünü vermektir, ilme bilgiye hikmete aklını vermektir,
insanlara ilim, bilgi ve hikmet vermektir.
Ramazan ayının fazileti
Kur'an-ı Kerim'de ismi açık olarak zikredilen tek ay Ramazan
ayıdır. Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de, "bin
aydan daha hayırlı" olduğu belirtilen Kadir Gecesi, bu ay içerisindedir.
Dinimizin beş temel esasından biri olan oruç ibadeti bu ayda farz kılınmıştır.
Fıtır sadakası vermek bu aya mahsus bir ibadettir. Teravih namazı da bu
aya mahsus ibadetlerdendir. Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmek
sünnettir.
Ramazan ayı en faziletli aydır. Bu konuda Peygamber
Efendimizden bir takım hadis-i şerifler rivayet edilmiştir: "Ramazan
ayının ilk gecesi olunca Allah Teâlâ ümmetime (rahmet nazarıyla) bakar. Allah
her kime (rahmet nazarıyla) bakarsa ona ebedi olarak azap etmez."
"Akşamladıklarında ağızlarının kokusu Allah katında misk kokusundan daha
güzeldir." "Melekler her gün ve her gece onlara istiğfar ederler,
Allah'tan bağışlanmalarını dilerler."
Teravih ve sahur
Teravih, sevabı çok olan müstehab namazlardan biridir. Sahur
ise oruç tutmak niyetiyle fecirden önce kalkıp bir şeyler yemek veya içmektir.
Sahura kalkmak sünnettir.
Teravih için camileri tercih etmek daha evladır. Zira
cemaatle kılınan namazın sevabı 25 veya 27 kat daha fazladır. Teravihin
meşruiyetiyle alakalı Validemiz Hazreti Aişe (radiyallahu anha), şöyle rivayet
eder: "Bir Ramazan gecesinde Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem),
çıktı mescitte insanlarla birlikte namaz kıldı; onunla birlikte namaz kılanlar
sabahleyin bunu başkalarına konuşunca ikinci gece daha kalabalık bir cemaat
toplandı. Onlar da bunu konuşunca üçüncü gece mescit tam doldu. Üçüncü veya dördüncü
gecede mescide sığmayacak kadar insan toplandığını gören Allah'ın Resulü
mescide gitmedi. Ta ki sabah olunca gidip sabah namazını kıldırdı. Namazdan
sonra cemaate dönüp kelime-i şahadet getirdikten sonra şunu buyurdu:
'Yaptığınız şeyi (namaz için beni beklediğinizi) gördüm; bu namazın üzerinize
farz kılınıp da sonra yapamayacağınız korkusundan başka bir şey beni bundan
alıkoymadı.'
Bu olaydan sonra herkes teravihini kendi evinde veya
mescitte yalnız başına kılmaya başladı. Ve bu durum Hazreti Ömer (radiyallahu
anh), zamanına kadar böyle devam etti. Bir gün Hazreti Ömer, bununla ilgili
Müslümanlarda gördüğü bir dağınıklık üzerine Ubey Bin Kab'ı çağırdı ve tekrar
teravihin cemaatle kılınmasını emretti. İşte o günden beri bu şekilde devam
edegelmiştir. Yine Hazreti Ömer'in öngörüsüyle teravih namazı 20 rekât kabul
edilmiş ve bunun üzerine icmâ oluşmuştur. Ancak birçok âlim, 'Gücü yetmeyenler
8 rekât şeklinde de kılabilirler. Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem
kendisi 8 rekât kılmıştır.' demişlerdir.
Sahur: oruç tutmak niyetiyle fecirden önce kalkıp bir şeyler
yemek ve ya içmektir. Sahura kalkmak sünnettir. Gecenin sonuna doğru yani tehir
ederek sahur yemek ise ayrı bir sünnettir. Sahur, aynı zamanda oruca niyetin de
yerine geçer. Sahurun önemiyle ilgili birçok hadisi şerif vardır. Bunlardan
bazıları şöyledir: "Bir tas suyla da olsa sahura kalkınız zira sahurda
bereket (vücutta oruca karşı bir kuvvet ve büyük ecir) vardır."
(muttefakunaleyh) "Bizim orucumuzla kitap ehlinin orucu arasındaki fark, sahurdur."
(Buhari, Müslim) "Gündüz tutacağınız oruca karşı sahurla, gece
kalkacağınız teheccüde karşı da kaylule'yle (gün ortasında bir azıcık uykuyla)
kendinizi güçlendiriniz." (İbni Mace, Hâkim)
Mukabele
Mübarek Ramazan ayı geldiğinde camiler başta olmak üzere
birçok yerde Kur'an-ı Kerim okunur, dinlenilir, karşılıklı mukabelelerde
bulunulur. Kelime olarak karşılıklı verme, karşılıklı okuma anlamına gelen
Mukabele, bir kimsenin Kur'an'ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle okuması ve
onu dinleyen topluluğun da kendi kendilerine tekrar etmesidir. Hadis-i
Şeriflerde mukabele değil de Muârada veya Ardun-Nebiyyi şeklinde geçen Kur'an'ı
karşılıklı okumayla ilgili İbn-i Abbas'tan şu hadis rivayet edilmiştir:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) insanların en fazla cömert olanı idi.
Onun bu cömertliği Ramazan ayı girip de kendisiyle Cebrail (aleyhisselam)
karşılaşınca daha da artardı. Cebrail (aleyhisselam) Ramazan ayı çıkıncaya
kadar her gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile buluşur, Resûlullah ona
Kur'an'ı arzeder, okurdu. Resûllullah (aleyhissalatu vesselam) Cebrail ile
buluşunca insanlara rahmet getiren rüzgârdan daha cömert ve daha faydalı
olurdu. (Buhârî)"
Mescitlerde veya diğer toplu ortamlarda Kur'an-ı Kerim
mukabelelerine katılanlar hem dinleyip hem de okuyabilirler. Bu durumda hem
dinleme hem de tilavet sevabı alırlar. Ancak her ikisini bir arada yapmak biraz
güçtür. Kur'an okuyanları dinleyerek tilavet ve hatim sevabı elde edilmez. Zira
bir fiilin sevabını elde etmek için bizzat onu yapmak gerekir.
Kur'an-ı Kerim'i dinlemenin ecri sadece canlı birinden
dinleyerek değil aynı şekilde telefon, bilgisayar, televizyon gibi elektronik
cihazlardan dinlenerek de aynı ecir elde edilir.
Kadir Gecesi
Yüce Allah, "Şüphesiz ki, biz onu (Kur'an'ı), Kadir gecesinde
indirdik. Kadir Gecesi'nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Kadir Gecesi bin
aydan daha hayırlıdır. O gece Rabbinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail), her
bir iş için (yeryüzüne) iner de inerler. Tan yeri ağarıncaya kadar o gece bir
selamettir, bir esenliktir. (Kadir 1-5)" diye buyuruyor.
Ramazan-ı Şerif bu ümmetin ayı olduğu gibi, Kadir Gecesi de
Hazreti Muhammed aleyhissalatu vesselamın ümmetine has bir gecedir. Sahih
rivayetlerde deniliyor ki, geçmiş ümmetlerin ömrü Peygamberimiz aleyhissalatu vesselama
gösterildi ve Peygamberimiz onların üç yüz, dört yüz yıl gibi bir ömür
yaşadıklarını ve ümmetinin ise az ömür yaşadığını görünce üzüldü. Bunun üzerine
Allah (celle celaluhu), ona ve ümmetine bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi'ni
verdi.
Bu gece bin aydan yani 83 yıl gibi hep ibadetle geçirilen
bir insan ömründen daha hayırlıdır. İşte Müslümanlar, diğer ümmetler gibi uzun
ömür yaşamasalar bile böylesine kendilerine bahşedilen kıymetli zamanlar
sayesinde onlardan daha fazla sevap kazanabilir ve daha büyük mertebeler kat
edebilirler. Bu Allah'ın kendilerine ekstradan bir lütfu ve kerimidir.
Kadir Gecesi, Ramazan ayının içinde saklıdır. Sahih
rivayetlere göre bu gece, Ramazanın son on gününün tekli gecelerindedir. Yine
Cumhura göre bu gece, Ramazan'ın yirmi yedinci gecesidir. Yine de Ramazanın
tümünde bu geceyi aramak gerekir. Zaten bunun Ramazanın içinde saklı
bırakılmasının hikmeti de budur.
Bu gece Kur'an gecesidir. Günahları için ağlayanların, tevbe
edenlerin af ve mağfiret arayanların gecesidir. Bu gece yeryüzünün en hareketli
olduğu, sabaha kadar meleklerle iç içe olmanın, meleklerin müminlere şefkat
kanatlarını gerdiği selam ve esenlik gecesidir. Bu gece, tevbe edip
kötülüklerden arınmak isteyenlerin, kötü ihtiraslarına dur demenin, kendine yeni
bir sayfa açıp hayatına çeki düzen vermenin ve kendine yeni bir yol haritasını
çizmenin dönüş ve hayra yöneliş noktasıdır.
Fıtır Sadakası
Fıtır sözlükte "orucu açmak", fitre de
"yaratılış" anlamına gelir. Buna "Fıtır sadakası" denir ki,
fıtrat sadakası, yani sevap için verilen yaratılış atiyyesi demektir. Dini bir
terim olarak şöyle tanımlanır: Ramazan Bayramı'na yetişen ve temel
ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri
ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü bulundukları
mali bir ibadettir.
Büyük muhaddis Vakî' Bin Cerrah derki: Namazdaki eksiklikler
sehiv secdesi ile telafi edildiği gibi, oruçtaki eksiklikler de fıtır sadakası
ile telafi edilir. Fıtır sadakasının hikmetiyle ilgili Abdullah Bin Abbas
(radiyallahu anhuma) ise şunları söyler: Rasûlullah (aleyhissalatu vesselam)
oruçluları gereksiz ve çirkin sözlerden arındırmak ve yoksullara yiyecek
sağlamak için fitreyi farz kılmıştır. Fitreyi kim namazdan önce öderse, bu
makbul bir zekât, kim de namazdan sonra öderse, herhangi bir sadaka olur. (Ebu
Dâvud, İbn Mâce)
Şafi mezhebine göre fıtır sadakası Ramazan ayının başında,
Hanefilere göre ise Ramazandan önce de verilebilir. Hanbeli mezhebi bayramdan
önce birkaç gün erken verilmesini caiz görürken, Malikiler ancak vaktinde eda
edilirse geçerli olur görüşündedir. Tüm bunlarla birlikte fıtır sadakasını
bayrama yakın bir sırada vermek en iyi olanıdır. Çünkü bu sırada fakirler kendi
ihtiyaçlarını karşılayarak bayram için hazırlık yaparlar.
Fıtır sadakasını verirken Ramazan ayında işlediğimiz kusurları
dikkate alarak vermeliyiz. Ramazanda yapılan hayır ve hasenatların ecri daha
fazla olduğu gibi Allah-u Teâla'nın şeytanları zincire vurduğu bu ayda işlenen
günahların cezası da diğer aylara göre daha farklıdır. Dolayısıyla bu
eksikliklerimizi giderecek olan fıtır sadakasını en güzel bir şekilde
minnetten, riyadan, cimrilikten uzak duracak şekilde vermeliyiz.
Ramazan ayı ve zekât
eçmişten günümüze Allah'ın farz kıldığı zekât ibadeti için
özellikle Ramazan ayı tercih edilmektedir. Hatta bazı insanlar daha senesini
doldurmadığı halde sırf Ramazan geldi diye zekâtını erkenden vermektedir.
Ramazan ayının faziletine dair hiçbir şüphe yoktur. Bu ayın
diğer aylara göre bir takım meziyetlerinin olduğu Kur'an ve sünnette
belirtilmiştir. Zekât da özellikle bu aya denk getirilerek daha fazla sevabın
elde edilmesi umulmaktadır. İbn-i Abbas'dan (radiyallahu anhuma) rivayet
edildiğine göre Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) Ramazan ayı geldiğinde
çok cömert olurdu. (Müslim) İmam Nevevî bu hadise binaen oruç günlerinde daha
cömertlik yapmanın müstehap olduğunu bildirir.
Malum olduğu bu güzel ayın bir başka meziyeti de içerisinde
barındırdığı berekettir. Öyle ki oruç nedeniyle zengin de fakir de aynı
seviyede olmakta, yoksulların içerisinde bulunduğu hal daha fazla
hissedilmektedir. Zekâtın ise bu aya denk getiriliyor olması bereket üzerine
bereket katmaktadır. Aynı şekilde Ramazanın hemen akabinde gelen bayrama
hazırlık, halk arasında zekâtın bu aya mahsus kılınmasının nedenleri
arasındadır.
Fıkıh kitaplarında havl yani nisaba ulaşmış mal, ekin
değilse üzerinden kâmil bir yılın geçmesi gerektiği yazılıdır. Bir yıl ise
şemsi olarak değil de kameri olarak hesaplanır. Bu da zekâtın her yıl oruç gibi
on gün geriye doğru geldiğine işaret eder. İşte bu hesabı yapamayanlar veya
farkında olmayanlar, Ramazan ayı vesilesiyle zekâtı tam vaktinde eda
etmektedirler. On gün meselesi basite alınabilecek bir mesele değil. Zira
zekâtla ilgili birçok fıkhi mesele bunun üzerine bina edilir.
İslami devlet anlayışında zekâtın sabit bir ayda olması,
farklı aylarda olmasından çok daha isabetlidir. Zira zekât memurlarının sabit
bir zamanda bu işle meşgul olmaları devlet, zekât verenler ve fakirler
açısından değerlendirildiğinde sosyolojik olarak birçok faydayı içerisinde
barındırmaktadır.
İslami hizmetlerde bulunan medrese, STK, vakıf vb.
yerlere Fıtır Sadakası ve zekât verilir mi?
Hayır kuruluşları, mal sahibinden aldıkları zekatı hak
sahiplerine verdikleri durumda kendilerine zekat ve fıtır sadakası verilebilir.
Fakat bunu çok iyi araştırmak gereklidir. Acaba kişinin Fıtır Sadakası'nı
verdiği bu kuruluşlar gerçekten İslam adına hizmetlerde bulunuyor mu yoksa
bulunmuyor mu diye. Fıtır ve zekât bir sorumluluktur. Sadece maldan çıkarmak
yetmez. Kuran'da geçtiği üzere zekâtı hak edenlere vermek icap eder.
Zekâtın verilmesi gerektiği kişileri zikreden Tevbe
suresindeki ayette "Allah yolunda olanlar" kısmı Peygamber
(aleyhissalâtu vesselam) zamanında Allah yolunda cihad eden kimseler için
geçerliydi. İslam âlimleri genel bir mana ifade eden bu ayetteki maksadın
sadece cihad değil, hayırlı hizmetlerde bulunan vakıflar, İslami sivil toplum
kuruluşları, içerisinde ilmin okunduğu medreseler ve Kur'an kursları gibi
yerlerin de bu kısma dâhil edilebileceğini beyan etmiştir.
İtikâf ibadeti
Hazreti Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah
sallallahu aleyhi vesellem vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde
itikâfa girer ve derdi ki; 'Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın.'
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'dan sonra, zevceleri de itikâfa
girdiler." (Buhârî, Müslim, Muvatta, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbnu Mâce)
İtikâf, kitap, sünnet ve icma ile sabit olup nâfile bir
ibâdettir. Ramazanın son on gününde ise müekked sünnettir. Sadece nezredilmek
suretiyle vâcib olur. İtikâf senenin her ayında olabilir. İtikâfta oruç şart
değildir. Ancak oruçlu olmak itikâfın adabından olup sünnettir. Hanefîlere göre
vâcib olan itikâf için oruç şarttır ve beş vakit namazın kılındığı yerlerde
olmalıdır. Şafiilere göre bütün mescidlerde itikâfa girmek caiz kabul
edilmiştir.
Kadir gecesini aramak için Ramazanın son on günü de itikâfa
girmek müekked sünnettir. İtikâfa girmek için cami veya mescid şarttır.
Şartları yerinde olsa kadınlar da itikâfa girebilirler. İçinde cemaatle namaz
kılınan camide kadınların itikâfa girmeleri mekruhtur. İtikâfın azı ve çoğu
için belli bir müddet yoktur. Nezredilen itikâfı yerine getirmek gerekir.
Zaruri ihtiyaç olmadan camiden çıkmamak gerekir. İtikâfta olan kişiyi ziyaret
caizdir. İtikâfta olanın mubah şeylerle meşguliyeti caizdir. Ziyaretçilerle
konuşması, onlarla kalkması, onları uğurlaması gibi.
Ramazan ayında sevaplar gibi günahlar da katlanır mı?
Bir kimse Ramazan ayı gibi şeytanların zincire vurulduğu,
insanların daha fazla yüce yaratıcıya yakın olduğu zamanlarda haram bir
davranışta bulunursa, bunun günahı diğer aylara göre daha fazla olur. Mübarek
mekânlarda, gün ve gecelerde yapılan hasenelerin fazlasıyla
ecirlendirileceğiyle ilgili şüphe yoktur. Aynı durum yapılan günahlar için de
geçerlidir. Bir kimse Ramazan ayı gibi şeytanların zincire vurulduğu,
insanların daha fazla yüce yaratıcıya yakın olduğu zamanlarda haram bir
davranışta bulunursa, bunun günahı diğer aylara göre daha fazla olur. Aynı
şekilde normal yerlerde işlenen günah ile Mekke ve Medine gibi mübarek
şehirlerde işlenen günahın seviyesi bir değildir.
Ramazan ayı nasıl ihya edilmelidir?
Her şeyden önce Ramazan ayını en önemli ibadet ayı görüp
ibadetlerimizi ona göre ihlâsla ve samimiyetle eda etmeliyiz. Kur'an ayı olması
nedeniyle bu mübarek günlerde Kur'an tilavetinin katbekat daha fazla
sevaplandırıldığı bilincinde olup günde en az bir cüz okuyup mukabelelere
iştirak etmeliyiz.
Özellikle gece ibadetlerine önem vermeyi ihmal etmeyelim. Bu
tür ibadetleri sadece Kadir Gecesi'ne has kılmayalım.
Ramazan ayı ibadet ayı olmakla birlikte bir de ilim ayıdır.
Okuduğumuz Kur'an'ın manasını da öğrenme adına çaba harcayalım. Bununla
birlikte Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerini de mütalaa edelim.
Ramazan ayını birer davet ayı da yapmalıyız. Yakın akraba ve
komşularımızı evlerimize davet edip kendilerini İslami açıdan bilinçlendirmek
için çaba sarf etmeliyiz.
Ramazan ayı içerisinde olup hangi günde olduğu bilinmeyen ve
Yüce Allah tarafından gizlenen bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi'ni
bütün Ramazan ayı içinde arayalım, her geceyi Kadir Gecesi'ymiş gibi
değerlendirelim. Son on geceyi, özellikle de tekli geceleri daha fazla
değerlendirelim.
Bu değerli ay içerisinde ihmal etmememiz gereken bir diğer
husus da duadır. Mademki bu ay Allah katında diğer aylardan daha kıymetli ve
daha değerlidir öyleyse Allah'ın rahmeti de dualara olan icabeti de çok daha
fazladır. Öyleyse bu ayda kendimize ve Müslümanlara dua etmeyi ihmal etmeyelim.
Bu ay içerisinde yapılan ibadetlerden sadece Kur'an tilaveti
değil diğer ibadetlerin de sevabı diğer aylara göre çok daha fazladır. Bu
bakımdan bol bol zikir çekerek hadis-i şeriflerde varid olan zikirlerden
kendimize düzenli virdler edinmeliyiz.
Ramazan boyunca camiyi kendimize birer mesken edinmeli,
cemaatle teravih namazını kılmalı ve cami cemaatiyle iç içe olmalıyız. Camide
bulunan yaşlılara hürmet etmeli kendi mahallemizde bulunan çocukları cami
ortamına çekmeliyiz.
Bu ayda üzerinde durulması gereken bir diğer mesele de zekât
ve fıtır sadakalarıdır. Halkımız Allah'ın bir emri olan zekâtı ehline vermeli
ve verdiği kişileri iyice araştırmalıdır. Çünkü bazen verilen bu zekât ve
fıtırlar insanın yükünü/sorumluluğunu azaltmaktan ziyade daha da
fazlalaştırabiliyor.
Aile reisleri bu ay içerisinde kendi fertlerine karşı
sorumluluklarını tekrardan göz önünde bulundurmalıdır. Onların İslam'a ve
Müslümanlara karşı olan bağlılıklarının gerekliliklerini kendilerine
bildirmelidir.
İslami Sivil Toplum Kuruluşlarının bu aya özel tertip ettiği
etkinliklere katılmalı ve gerekli hizmetlerde bizler de yer almalıyız.
Orucun sadece açlık ve susuzluktan ibaret olmadığını bilip
öyle niyet getirmeliyiz. Ve Ramazan boyunca sağlığımıza dikkat ederek iftar ve
sahurlarımızı düzenli ve ölçülü bir şekilde yapmalıyız.
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde de varid olduğu gibi
Allah'ı gazaplandıran amellerden biri de israftır. Farklı ülkelerde bulunan
kardeşlerimiz açlık ve susuzlukla imtihan edildiği böyle bir zamanda rahat ve
bolluk içerisinde olan bizlerin fazlalıklarımızı israf etmemiz haramdır. Bu
bakımdan bu hususa dikkat etmeli ve kardeşlerimizi uyarmalıyız.
Allah (celle celaluhu)'nun biz müminler için ölümü ne zaman
nerede takdir edeceği belli değildir. Bu bakımdan bu Ramazan’ı son Ramazanmış
gibi idrak edip ibadetlerimizi en güzel şekilde ifa etmeliyiz.