Köşe yazarımız Mehmet Emin Akkılıç'ın kaleme aldığı analiz şöyle;
Bin yıldan fazla bir zamanda Kürtler, Türkler, Araplar ve farklı etnik kökene sahip milletler kardeşlik hukuku içinde birlikte yaşadılar.
Bu kadar farklı etnik kökeni bir arada tutan mekanizma federasyon sistemi değildi. Otonom sistemi de değildi. Kanton sistemi hiç değildi. Özerklik ve yarı özerklik sistemi de değildi.
Kendine has İslam hukukunun oluşturmuş olduğu ortak paydada birçok milleti bir arada tutmaktaydı.
Yüzlerce farklı etnik kökenin kendi dil, inanç, kültür ve değerlerini yaşamaları ve yaşatmaları için her türlü serbestlik vardı.
Birinin Kürt, Türk, Arap veyahut farklı bir etnik kökenden olması, diğerinin dışlanmasını gerektirecek hiçbir şeytanlaştıran bir mekanizma yoktu.
Birlik ve beraberliği sağlayacak yüzlerce unsur vardı. İhtilaf değil ittifak ve ittihat ruhu sürekli hakimdi.
Ulus devlet paradigmasından çok farklı ve zengin bir yönetim anlayışı vardı. Müslüman halkın dışında diğer inançlara sahip olan halklar özgürce kendi inançlarını yüz yıllarca yaşadılar.
Tüm milletler kendi ana dillerinde eğitimlerini sürdürdüler. Kendi inançlarına göre mahkemelerde yargılandılar. Bu kadar zenginlik ve çok kültürlülük Osmanlı imparatorluğunun bin yıla yakın uzun bir ömür yaşamasına neden oldu.
Adeta insanı yaşat ki devlet yaşasın paradigmasına göre bir idari sistem hakimdi. Bu idari sistemin kucaklayıcı fonksiyonundan dolayı, etnik kökene dayalı çatışmalar neredeyse hiç yaşanmadı dersek abartmamış oluruz.
Kürt, Türk, Arap, Zaza ve farklı etnik kökene sahip olan milletleri bir arada tutan asıl maya İslam paydası, kardeşlik hukuku ve ümmet inancı oldu.
Son iki yüz yıldır, Avrupa’nın ulus devlet paradigmasına kapılan büyük Osmanlı imparatorluğu 64 parçaya bölündü.
Batılı ülkeler, Kürtlerin yoğun yaşadığı coğrafyalarda kalemle ve cetvelle çizdikleri haritalarda Kürtleri dört parçaya böldüler. Dört parçaya böldükleri Kürdistan bölgesi, sürekli emperyalistlerin kullanacağı bir argüman olarak orta da büyük bir sorun ve mesele olarak bırakıldı.
Birinci dünya savaşından sonra bizleri 64 parçaya bölen batılı ülkeler, özellikle İsrail’in yayılmacı politikalarına zemin hazırlamak ve iç karışıklığı artırmak üzere Kürt bölgesini sürekli iç çatışmaların olacağı bir ateş, kan ve göz yaşının olduğu bir bölge olarak tartışmalı hale getirdiler.
Kürtleri, dört parçaya bölen batılı ülkeler, bu meseleyi istismar edip, her kesin devleti var, niçin sizin devletiniz yok. Bize tabi olun size bir devlet kuralım aldatmasıyla sürekli olarak Kürt evlatlarını ölümün pençesine bıraktılar. Gel zaman git zaman, bu tartışmalı bölgelerde iç çatışmalar yaşanırken, büyük İsrail projesinin bir parçası olarak bu bölgelerde meydana gelen çatışmalar, isralin ve batılı ülkelerin hareket kabiliyet alanını açtı.
İsrail’in ve Amerika’nın Filistin’de rahat bir şekilde katliam yapmasının sebebi başta Kürt coğrafyasında meydana gelen iç çatışmalar olmak üzere Arap baharı adı altında çıkarılan savaşlar devletleri yorgun hale getirdi. Yaşanan iç çatışmalar birçok ülkenin yüz yıl, hatta iki yüz yıl geriye gitmesine neden oldu.
Ulus devlet akımlarından dolayı ırkçılık belası bölgede yaşanan katliamları, hayvani bir olgu olan ırk bazına indirgeyerek duyarsızlaştırıldı. Bize ne bu Arapların meselesi… Bize ne bu Kürtlerin meselesi… Bize ne bu Türklerin meselesi… Bize ne bu İranlıların meselesi… bize ne lazımcılık, ırkçılık, ulusçuluk ve duyarsızlık ümmetin parçalanmasına ve ihtilafların artmasına davetiye çıkardı.
Kemalist yapı, Dersim ve Zilan katliamları başta olmak üzere Kürt coğrafyasında ve batılı ülkelerde Ortadoğu da istediği katliamları yaptı ve halen yapmaya da devam ediyor.
Batılı ülkelerin Kürdistan bölgesi başta olmak üzere meydana getirmiş oldukları iç çekişmelerden dolayı, hiçbir ülke yüz yıldır belini doğrultamadı. Kendi aramızda sorunlarımızı çözmek yerine yine batının kapısını çalarak sorunlarımızı çözmelerini istedik. Bu yanılgıdan dolayı yüz yıldır, aramızdaki meselelerimizi çözüme kavuşturamadık. Sürekli ihtilaf içinde bocaladık, kurtarıcı olarak batının ahtapot gibi yuttuğu ve boğduğu girdabında kapıldık.
Yaşadığımız sorunlarımızın çözümü haritalarımızı kendi elleriyle çizen ve bizleri genelde 64 parçaya özelde ise Kürdistan bölgesini 4 parçaya bölen emperyalist ülkeler kurtarıcı olamaz.
Aramızdaki sorunlarımızın en büyük sebebi batı taklitçiliğinden kaynaklanıyor. Bizleri birbirimize düşürenler, yüz yıldır, bu ihtilaflardan istedikleri gibi istifade ediyorlar.
Yüz yıldır çözüm bekleyen birçok meselemiz var… bu meselelerimizden biri de Kürt meselesi…
Kürt meselesi adeta kronik bir sorun haline geldi. Bu mesele çözümsüz kaldıkça, yara bağladıkça daha büyük sorunların yaşanmasına kapı aralıyor. Biz bu meselemizi kendi aramızda kardeşlik hukukunu icra ederek çözmediğimiz sürece batılı ülkeler bu meseleyi istedikleri gibi kaşımaya devam edeceklerdir.
Bu konuda çözüm odaklı cesur bir adım Diyarbakır’da atıldı. “Kürt meselesine insani çözüm çalıştayı” düzenlendi.
HÜDA PAR tarafından Diyarbakır’da ilk kez böyle geniş katılımlı olarak bu mesele ele alındı.
Meselenin sebepleri ve çözüm önerileri masaya yatırıldı.
Kürt meselesine yönelik toplumun farklı kesimlerinden insanlar bir araya gelip fikirlerini dile getirdi.
Bu meselenin en çarpıcı ve dikkat çeken hususu, bu meselenin ortaya çıkmasına sebep olan ve asıl kaynağının batılıların ulusçuluk akımlarından ve Kemalist zihniyetin inkar ve asimilasyon politikalarından kaynaklandığı hususunda hem fikir olundu.
Çalıştayda birbirinden değerli fikirleriyle katılım sağlayan katılımcılar, Kürt meselesi diye bir meselenin olduğunu ve bu meselenin mutlaka çözüme kavuşturulması gerektiği noktasında ortak bir irade sergilediler.
Bu meselenin çözüme kavuşturulmasında batılı ülkeler, Avrupa, Amerika, Rusya ve İsrail referans gösterilmedi. Bilakis bu meselenin ortaya çıkmasına neden olan dış kaynaklı müdahalelerin olduğuna vurgu yapıldı.
Bu meselenin çözümü için şiddete başvurmadan, meclis çatısı altında ulus devlet paradigmasını aşarak, ümmet ve kardeş ortak paydasında buluşmaya, birlik ve beraberliğimizi sağlayacak binlerce ortak değer ve kader birliğine dikkat çekildi.
Kürt meselesinin yüz yıldır çözüm beklemekte olduğunu ve çözümsüz kalması halinde gelecek nesillerin heba olmasına sebep olacağı belirtildi.
İki günün sonunda sonuç bildirgesi tüm kamuoyuyla paylaşıldı.
Sonuç bildirgesinde, “Bugüne kadar edebiyatı çokça yapılan kardeşliğin artık hukuku da tahakkuk ettirilmelidir” denildi.
Anayasa değişikliğine dikkat çekilen bildirgede, “Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır” ifadelerine yer verildi.
Bildirgede ayrıca, Kürtlerin yoğun ve toplu olarak yaşadığı Kürdistan, ümmet coğrafyasının merkezinde olduğuna dikkat çekildi.
“Kürtler, İslam’ın ilk asrında İslam’la şereflenmiş ve İslam ümmetinin asli bir unsuru haline gelmiştir. Müslüman olduktan hemen sonra İslam’ın mukaddes beldelerinin muhafızlığını üstlenmiştir. Bağrından nice kahraman, âlim, mücahit ve lider çıkarmış olan Kürtler, ümmetin en zor zamanlarında büyük sorumluluklar yüklenmiş ve büyük bedeller ödemiş bir kavimdir” denildi.
Sonuç bildirgesinde ayrıca, “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılı toplumsal travmalar, katliamlar, kıyamlar, isyanlar, haksızlıklar ve hukuksuzluklarla geçti. Nereden bakılırsa bakılsın Kürtler başta olmak üzere bu topraklarda yaşayan bütün insanlar için bu yüzyıl, büyük bir kayıp oldu. Bu kayıp sadece Türkiye için değil, İslam coğrafyasının tamamı için de istikrarsızlık nedeni oldu.”
“Kürtler bu coğrafyada azınlık değildir, bin yılı aşkın bir süredir Türk kardeşleri ile birlikte bütün zorlu badirelerin aşılmasında güçlü bir şekilde rol almıştır” vurgusu yapıldı.
HÜDA PAR’ın düzenlediği bu çalıştayı bölücülükle itham edenlerin, bazı siyasilerin deyimiyle “Soros”un çocukları hemen hoplayıp zıplamaya, utanmadan arlanmadan iftira kampanyalarına başladılar. Adeta HÜDA PAR’ın düzenlediği, “Kürt meselesine insani çözüm çalıştayı”nı sabote etmek istediler.
Kürtlerin ve Türklerin yaşadığı coğrafyaya baktığımızda demografinin bu kadar iç içe girmiş olması, sadece İstanbul’da en az 5 milyon Kürtün yaşadığı, iç Anadolu ve diğer bölgelere yayılmış bir Kürt nüfusunu varlığı, ayrı bir Kürdistan devletinin kurulmasını gerektirmiyor.
Kürtler bu devletin asli kurucu unsurudurlar. Kurtuluş savaşında Türklerle birlikte Kürtlerde düşman işgaline karşı savaştılar. Bu devleti birlikte kurdular.
Bazı rakamlara göre 15 milyon bazı rakamlara göre ise 30 milyon Kürt Türkiye’de yaşıyor. Kürtler kendi kültürel değerlerine göre hayatlarını sürdürmeli, ana dilde eğitim başta olmak üzere, Kürtçenin ikinci resmi dil olması ve tüm hakları anayasal güvenceye alınmalıdır.
Kürtlerin insani hakları, herhangi bir terör örgütüne pazarlık malzemesi yapılmamalı, hakları ne ise gecikmiş bir vefa borcu olarak telakki edilip verilmelidir.
Diyarbakır’da düzenlenen çalıştayda ortak irade bu meselenin siyasi yollarla meclis çatısı altında çözüme kavuşması yönünde oldu. Yüz yıldır çözülemeyen bu mesele hiç kimsenin burnu kanamadan çözüme kavuşturmak, başta hükümet olmak üzere siyasi iradenin ellerinde.