Şeyh Said’in komutanlarından Âbdulhemid-i Feqi Hesen

Şehadet ayı olarak bilinen Şubat, aynı zamanda Şeyh Said hareketinin fiili olarak başladığı aydır. Gündem şehadet iken Şeyh Said’in komutanlarından Âbdulhemid-i Feqi Hesen hakkında birkaç kelam yazmak istedim.

Yıllar önce yaptığım araştırmalar sırasında hakkında bilgiler edindiğim Âbdulhemid-i Feqi Hesen’in yeterince tanınmamasını yadırgamıştım. Bu nedenle de Şeyh Said hareketi ile ilgili  eserleri okurken onlarda hep bir eksiklik görmüştüm.

Şeyh Said hareketi içerisinde önemli bir kişiliğin, bazı kitaplarda bir-iki kısa atıfla geçiştirilmesi Âbdulhemid hakkında bu güne kadar bir çalışmanın yapılmadığını düşünmeme vesile olmuştu.

Kıyam hareketinin  kısa sürede bir çok yeri ele geçirmesinde kilit  rol oynayan Abdulhamid, Şeyh Said ordusu Diyarbakır'ı kuşattığı zaman görev aldığı bölgede Surları aşıp şehre giren tek birliğin komutanıydı.

Suriçi’nde şehadete kavuşan Abdulhamid’in dört kardeşi  kıyam sırasında,  babası Feqi Hésen(Molla Hasan)  ise 1927 yılında Kulp,Lice, Hani ve Genç ilçelerini kapsayan Péçar harekatı adı verilen katliamlar dizisi sırasında süngülenerek şehit edilmişti.

Ebdul Hemid-i Feqi Hésen’in hayatını ve mücadelesini çeşitli kaynaklardan derleyerek ve akrabalarından dinleyerek yazdım.

Âbdulhemid-i Feqi Hesen (Fakih Hasanoğlu Abdulhamid)

Bingöl'ün Genç ilçesi ile Lice arasındaki bölgede yerleşik Mıstan Aşiretinin ağası ve bölgenin önde gelen kanaat önderlerinden Fakih Hasan'ın oğlu  olan Abdulhamid,  Osmanlı İmparatorluğunun son demlerinde Mıstan Aşireti’nin merkezi olan Dewa Rebet köyünde dünyaya geldi. Babası tarafından sıkı bir eğitimden geçirilen Abdulhamid,  islami ilimlerin yanında dönemin şartlarına göre savaş sanatları eğitimi de görmüştü. Güçlü fiziği, atılgan yapısı ve cesaretiyle etrafına güven veren Abdulhamid,genç yaşına rağmen olgun davranışları ve isabetli fikirleriyle direnişe öncülük edecek bir kapasitede olduğunu herkese gösteriyordu.

Yirmi yaşlarındaki iken babasının da isteğiyle Dewa Corin köyünden Sariye adlı hanımla evlenen Abdulhamid'in Rabia adlı bir kız çocuğu dünyaya gelmişti.

Henüz gençliğinin baharındayken amcasının oğlu ve dönemin ileri gelenlerinden Muhammed Ali'nin (Mehme Êl Êm Sım) ve kardeşinin Keko (Kek Êm Sım)  İttihat  ve Terakki hükümeti  tarafından katledilişine şahit olmuştu. Bu olaydan çok etkilenen  Abdulhamit, Türk milliyetçiliğine evrilen sistemden rahatsızlık duymaya başlamıştı.

Şeyh Said Kıyamı

Birinci Dünya Savaşından sonraki süreçte kurulan yeni Türk devletinin İslami değerlere açtığı savaş ve Kürtlere yönelik imha politikası nedeniyle Şeyh Said önderliğinde bir diriliş ve direniş hareketi başladı. Şeyh Said, diğer aşiret liderleriyle olduğu gibi Mıstan Aşireti lideri Fakih Hasan(Feqi Hesen) ile de görüşüp girip destek istedi. Feqi Hesen kıyam hareketine tam destek verdi ancak sağlık sorunları ve yaşlılığı nedeniyle oğlu Abdulhamid'i kendi yerine görevlendirdi. Mıstan birliklerinin komutanlığına getirildiği zaman Abdulhamid, 30'lu yaşlardaydı.

Kıyam için hazırlıklar devam ederken 13 Şubat 1925 tarihinde Piran'da Cuma günü hutbe veren Şeyh Said aynen şunları söylüyordu:  “Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Milli Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim.” 

Şeyhin bu konuşmasından sonra Piran'da meydana gelen olaylar, hareketin planlanandan önce başlamasına neden olmuştu.

Şeyh Said'e ilk günden itibaren destek veren Mıstan, Botyan ve Murtezan aşiretlerinden oluşan ordu, direniş hareketinin öncü birliklerini oluşturuyordu. Bu birlikler askeri taktik ve strateji konusunda yetersiz olsalar da  çok iyi derece silah kullanıyor ve ata biniyorlardı. Hollandalı yazar  Bruinessen’ın dediği gibi “Onların çoğu kendinieyer üzerindeyken de seccade üzerinde olduğu kadar rahat hissediyor, silahını da tesbihi kadar güvenle tutuyordu.”

Mıstan birliklerinin başında ÂbdulHemid-i Feqi Hésen,Botyan birliklerinin başında Ömer-i Faro, Murtezan birliklerinin başında ise Eminé Mıko adlı komutanlar bulunuyordu. Kıyam başlar başlamaz direnişin öncü birlikleri Dara Hêni'ye(Genç) yöneldi. Zaza aşiretlerinin büyük çoğunluğu Şeyh Said'e destek verdiğinden Dara Hêni kısa sürede alındı ve direnişin başkenti yapıldı.

Dara Héni'nin alınmasından sonra Diyarbakır'a yönelen Şeyh Said ordusu sırasıyla Kulp,Lice ve Hani'yi kontrol altına alındı. Bu sırada rejimin Lice'deki önemli bir gücü olan topçu alayı Abdulhamit komutasındaki öncü birlikler tarafından kısa sürede bozguna uğratıldı.

Diyarbakır kuşatması

Diyarbakır'a yaklaşan Şeyh Said ordusu şehrin yakınındaki Tır Êlo denilen mevkide karargah kurdu. Komutanları  ile Diyarbakır'ın fethini istişare eden Şeyh Said şehrin tüm ikmal ve iletişim kanallarının tahrip edilmesini emretti.  İstişare sonunda Diyarbakır üzerine 3 ayrı cepheden baskın düzenlenmesi kararı alındı.Buna göre Lice, Kulp ve Hani'den gelen güçler Yeni Kapı'dan  Ergani ve Siverek tarafından gelen birlikler Urfa Kapı'dan, Abdulhamit komutasındaki aşiret güçleri Mardin kapısından Suriçi'ne gireceklerdi.

Şeyh Said ordusunun Diyarbakır'a doğru hareket ettiğini haber alan Diyarbakır  7. Kolordu Komutanı Mursel Paşa surları tahkim etmiş ve ağır makineli silahları ve topları surun kritik yerlerine konuşlandırmıştı.

8 Mart'ta gece saatlerinde Hevsel Bahçelerinden Mardin Kapısına kadar yaklaşmayı başaran Abdulhamit ve beraberindeki yaklaşık 300 savaşçı, surdan gedikler açarak ve su kanallarını kullanarak şehre girdi.

Mardin Kapı’da savunma hattı oluşturan 63. Alay ve Mâkineli Tüfek Bölüğü ile şiddetli çatışmaya giren savaşçılar bu bölüğü dağıttı.

Abdulhamit ve askerlerinin kente girişi büyük yankı uyandırdı. Kentte tekbir sesleri yükseliyordu. Bu gelişme Şeyh Said askerlerine büyük moral olmuştu. Rejim taraftarlarında ise büyük bir endişe ve korku hakimdi.

Gelişmeler üzerine Mursel Paşa Dağkapı’da bulunan bazı askerlerini Mardin Kapı’ya doğru kaydırmıştı.  Kentin güneyinden şehir merkezine doğru ilerleyen direnişçiler ile rejim askerleri arasında sokaklarda göğüs göğüse çatışmalar yaşanıyordu.

Mardin Kapı ve Ali Paşa mahallelerinde Abdulhamit ve beraberindekiler rejim askerlerine karşı üstünlüğü ele almışken Yeni Kapı ve Urfa Kapıdan taarruza geçen direnişçilerin rejim ordusu karşısında ağır kayıplar verdiği ve Şeyh Said’in geri çekilme kararı aldığı bilgisi geldi.

Şeyh Said ordusun diğer cephelerden çekilmesiyle rahatlayan Mursel Paşa, 6 bin 500 kişiden oluşan ordusunun önemli bir bölümünü Mardin Kapı’ya doğru sevk ederken Ali Pınar’da bulunan süvarilerin de sur dışından Mardin Kapı’yı kuşatmasını emretmişti.

Bu sırada Behram Paşa Camiinin olduğu bölgeye kadar ilerleyen Abdulhamid’le bir subay arasında diyalog gerçekleşti. Subay ile Abdulhamit konuşurlarken yanlış anlaşılma nedeniyle direnişçilerden biri subaya ateş etti. Bunun üzerine karşı taraftan da ateş açılması sonucu Abdulhamid burada ağır bir şekilde yaralandı.

Dışarıdan destek gelmeyince çembere alınan direnişçilerin çoğu burada yaşamını yitirirken bir kısmı ise kaçmayı başardı. Ağır yaralı haliyle Cumhuriyet ordusunun çemberinden kurtulan Abdulhamit, Mardin Kapı civarında bir eve sığındı. Burada ev sahibi tarafından tedavi edilmeye çalışıldı.  Askerlerin direnişçilerden bazılarının evlerde gizlendikleri şüphesiyle başlattıkları kapsamlı aramalar sırasında - kendisine yardım eden kişi zarar görmesin diye- bulunduğu yerden ayrıldı.

Âbdulhamid’in torunu Molla Muhammed Halil(Mele Muhemmed Xelil) dedesinin tutuklandıktan sonra bir süre tedavi edildiğini daha sonra yargılanarak idam edildiğini anlatmıştı.

Âbdulhemid-i Feqi Hesen’in Şeyh Said’in ve arkadaşlarının idamından sonra yine Diyarbakır’da kurulan İstiklal Mahkemesinin kararıyla idam edilen 207 kişi(resmi kayıtlara göre)  arasında olduğu tahmin ediliyor.

İdamdan sonra diğer şehitler gibi Abdulhamid’in de cesedi bilinmeyen bir yere gömüldü.

foto
Yazar: Yusuf Rabatlı
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal