Yasalar fıtrata uygun değilse anarşi olur

İlimlere metodolojik yaklaşımlarda uzun yıllardan buyana işlev gören paradigmalar, çoğu defa yolumuzu çıkmaz sokaklara çıkarıyor. Paradigmaların konjonktüre göre sürekli değişiklik göstermesi ilmi yaklaşımlardaki güvensizliği beraberinde getiriyor.  Farklı tarihlerde ya da farklı yer ve mekanlarda aynı etkiyi gösterecek aynı sonucu doğuracak evrensel bilgilere ulaşmadaki zorluk, geçerli paradigmaları sorgulamamıza neden oluyor.

Türkiye'de özellikle sosyolojik problemlerin çözülmesine yönelik kuramsal yaklaşımların bünyeye yabancılığı patolojik sorunların çıkmasını kaçınılmaz kılıyor. Sadece fiziksel dünyayı esas alan Batı kökenli Pozitivizim ve onun biraz daha esnetilmiş hali olan Post Pozitivizim anlayışıyla düzenlenmeye çalışılan toplumsal hayat,  düzelmiyor. Aksine, zehir enjekte edilmiş vücut gibi reaksiyon gösteriyor.

Ortaçağ Avrupa'sının Skolastik pratiğine bir tepkinin sonucu olan seküler bilim anlayışlarının İslam ülkelerinde meydana getirdiği tahribatın en canlı örneğini Cumhuriyet tarihinde görebiliriz. Eğitim, Hukuk, Sosyal ve Siyasal alanların Batı kültürüyle yeniden dizayn edilmeye çalışıldığı Türkiye'de her alanda çok ciddi toplumsal problemler yaşanmış ve bunun etkileri bu gün de yoğun bir şekilde hissediliyor.

Cumhuriyet döneminden günümüze devam eden büyük sorunların temelinde hiç şüphesiz Batı'nın dinden soyutlanmış kültürünün dindar Müslüman halkımıza dikte edilmesi yer alıyor.

Neredeyse bir asırdır devlet gücüyle uygulanan zorla kültürleme faaliyetleri  bir dönem düşüş eğilimi gösterse de günümüzde maalesef kararlılıkla devam ediyor. Cumhuriyet Dönemindeki Batılılaşma politikası, günümüzde Avrupa Birliğine uyum adı altında, aslı itibariyle tağyire uğramadan uygulanıyor.

Halkın gelenek, görenek ve adetlerinin şekillenmesinde en önemli görevi gören İslam'ın günlük yaşamdan dışlanmasına neden olan yasalar, psiko-sosyal risk faktörlerinin toplum içinde artmasına neden oluyor.

6284 Sayılı Kanun mağdur ediyor

Günümüzde de halkın yaşadığı manevi boşluğu Avrupa'nın kendine çare olamayan dönemsel paradigmaları ile çözmeye çalışan iktidar, toplumun bağrında nasıl bir yara açtığının farkında bile değil. İslam'ın fıtratı(yaratılış özellikleri) esas alan çözümleri yerine Batı'nın zevkçi, maddeci, sınırsız özgürlükçü(!) uygulamaları kanunlaştırıldıkça toplum, buhranlar içersinde adeta cinnet halini yaşıyor.

Avrupa'nın namus, izzet, şeref gibi ulvi kavramları feda ettiği sınırsız özgürlük anlayışı(!) kendi toplum yapısını tarumar etmişken Türkiye'nin hala onları örnek almadaki ısrarını anlamak mümkün değildir.

Son günlerde duyarlı medya tarafından sıklıkla dile getirilen 6284 Sayılı Kanun'un meydana getirdiği mağduriyetler konuyu son derece açık bir şekilde örnekler mahiyettedir. Avrupa'da  feminist lobilerin baskılarıyla Türkiye'ye dayatılan 6284 Sayılı Kanun'un bazı hükümleri, erken yaşta evliliğe çok sert müdahalede bulunuyor. İlgili hükümler meşru bir ilişkiyi tecavüz olarak nitelendirecek garabetleri içinde barındırıyor.  Dört bine yakın aile şu an bu yasanın mağduru. Babalar içerde anne ve çocukları dışarıda mağdur. Mağduriyetleri gidermek için çıkarılan bir Kanun ailelere ızdırap oluyor adeta. Yasanın mantıkla temellendirecek bir tarafı yok, neresinden tutsan elinde kalıyor.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çerçevesinde politikalar uygulayan Batı'da aile kurumu bitmek üzere. Gayri meşru ilişkilerden doğan çocukların sayısı artık toplumun önemli bir kısmını oluşturuyor. Evlilik gibi güçlü bir toplumsal bağ Batı'da yok. Boşanmalar sıradanlaşmış bir halde. Uyuşturucu, alkol ve intiharlar almış başını gidiyor. Kapitalist felsefenin tetiklediği bencilik toplumsal dayanışmayı öldürmüş, aile fertlerini bile birbirine yabancılaştırmıştır.

Tükenmişlik sendromu yaşayan Batı'nın medeniyet olarak bize verebileceği bir şey yoktur. Batı kültürü "nefs" dediğimiz doyumsuz arzuları temel aldığı için bizi ancak zehirler.

Eşitlik yerine "Adalet"

İslam'ın sosyo-psikolojik sorunlar karşısında temel aldığı "fıtrat" yaklaşımı "adalet" kavramını merkeze olarak çözümler üretir. 

Batı'nın toplumsal düzen için merkeze aldığı "eşitlik" kavramı insanın yaratılış özellikleri ile çoğu zaman çeliştiği için insanda cinnet halinin tezahürüne neden olur/oluyor. 

Bir erkeğe kadın, bir kadına da erkek rolünü vermek eşitlik kavramıyla açıklanabilir ancak adalet kavramıyla açıklanamaz. Adalet kadının kadın rolünü; erkeğin erkek rolünü oynamasını zorunlu kılar. Zira roller karmaşasının yaşandığı toplumlarda düzen bozulur, anarşi yaşanır.

Hülasa, toplumsal düzeni sağlamak için vahyin işaret ettiği "fıtrat"a uygun yasalar çıkarmak, başka bir ifade ile "öze dönmek" elzem olmuştur. 

foto
Yazar: Yusuf Rabatlı
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal