Duyun artık Mertcanların feryadını!

İnsanoğlunun varlık sahasındaki serüveninin üzerinden asırlar geçti. Adem (a.s) ile başladığımız bu dünya sürgününde nice peygamberler gelip geçti. Nice devletler, toplumlar kurulup yıkıldı. Allah son olarak Peygamber Efendimiz ile insanlıkla konuştu. Böylece insanlık açısından mühim olan bir evre kapanmış oldu.

Yıllar geçip giderken geride iyilikten ve kötülükten oluşan bir miras bıraktı. Oysa insan ne de güzel yaratılmıştı. En güzel surette var edilmiş olan insanoğlu güzelliğini koruyamamış ebedi düşmanı olan şeytanın adımlarına uyarak esfele yuvarlanmıştır.

Kötülüğün ordusuna nefer olmaya can atan beşer; kendiyle beraber dünya olan geçici konağımızı da harap etmiştir.

Gönüller ilahi nefhayı taşımanın manasını idrak edememiş ve hayat veren iklimden uzaklaşarak çoraklaşmıştır. Çoraklaşan bedenlerin artarak çoğaldığı ve hanelerimizde kol gezdiği nasipsiz bir zamana denk geldik.

Her gün yeni bir travmayla uyanıyoruz. Bizi dehşete düşürecek haberlerle sarsıntı yaşıyoruz her akşam. Vahşi bir şekilde katledilen Mertcanlar içimizi acıtıyor. Yüreğimiz kanıyor fakat elimizden bir şey gelmiyor. İyilik/ salih amel işlemekten uzaklaşan ve imanın hayata bir etkisi olmayan betonlaşmış hayatların işledikleri bu suçlarla gözlerimiz doluyor.

Ne güzel yaratılmıştı insan. Şimdilerde ise ne kötü işler içinde bocalıyor.

Televizyon ekranlarına çevirin gözlerinizi ‘bu kanalda yok, kumanda kimin elinde ise değiştirsin kanalları. Bu kanalda da yok, bir başkası, bir başkası…’  Yok, yok insan hiçbir ekranın gündem maddelerinde yok.

Geride bıraktığımız birkaç ay içerisinde yüreğimizi, zihnimizi belki de hayatımızı alt üst eden olaylar yaşandı. Yaşanan bu olayların en çok hissiyatıma dokunan ikisi üzerinde konuşmak istiyorum.

Birinci olay

Hatay’da 6 yaşındaki oğlunu ödev yapmıyor bahanesiyle elektrikli süpürgenin sapıyla döverek öldüren baba pişmanmış!

Okumuş veya duymuşsunuzdur bu haberi. Hani bir iki dakikalık haber arasında veya öyle bir anlık.

Ne kadar merhametsiz bir baba değil mi?

İkinci Olay

Adana da yaşam koşullarının kötülüğünü bahane eden anne üç çocuğunun kafasını kesti. 9, 11 ve 12 yaşlarında olan üç tane cennet çocuğuna kıydıktan sonra intihar girişiminde bulunan anne (canın ne kadar tatlı olduğunu anlayarak) başarısız oldu.

Bu olaylar basit bir haber değerinden daha öteye geçemediler. Bir futbolcunun topu gole çevirememesi kadar düşündürmedi akillerimizi! Falanca medya/magazin soytarısının sevgilisinden ayrılmasından ötürü üzüldükleri kadar üzülmediler.

Kim duyacak Mertcanların feryadını. Poşet parası kadar değeri yok mu canlarımızın.

Siz söyleyin ne olur siz en etkili programlarda egonuzu tatmin etmek için saatlerce konuşan bilginler!

Hiç mi program yapma değeri yok bu travmaların.

Günbegün yok oluyoruz. Günbegün tükeniyor insaniyetimiz.

Acımasızca evlatlarını öldüren anne babalar ne umuyor bu hayattan?

Neden öfkelerini masum çocuklarına işkence ederek ve öldürerek dindirmeye çalışıyorlar?

Birileri bunların cevaplarını vermeli. En güzel surette varlık alemine gönderilen bizler yani insanoğlu mükellef değil miydi bu yaşanılanlardan?

Çözüm

Merhamet.

Sevgi ve şefkat.

Çözümü hayatımıza anlam katan Efendimiz de buluyoruz elbette.

O merhamet ve sevgi abidesiydi.

Bir defasında biri Efendimizi (a.s.m), Hz. Hasan’ı öperken gördü ve şöyle dedi:

‘’Benim on çocuğum var, şimdiye kadar hiçbirini öpmedim.’’

Bunun üzerine Efendimiz (a.s.m):

‘’Merhamet etmeyene merhamet olunmaz’’ dedi.

Merhamet bu asrın kalbine yerleştirilmeli. Merhamet her birimizin gönlünde baş tacı edilmeli.

‘Efendimizi (a.s.m) hutbe okurken gördüm’ diyor Hz. Enes. Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve ‘Ben bunu seviyorum’ diyordu.

Yeniden bir dünya inşa etmeliyiz. İçinde merhametin ve sevginin hakim olduğu bir dünya.

Babalarının ve annelerinin dizleri dibinde büyürken; sevilmenin ışıltısının çocuklarının gözlerinden görüldüğü bir dünya.

Çocukların babalarının omuzlarından bizlere gülücükler sunduğu bir dünya.

Bir anekdot:

Konda adında bir araştırma şirketi son on yıla dair toplumsal değişim raporu yayımlamış. Raporda özellikle dikkat çeken noktalar Türkiye’de son on yılda ateist oranının artması ve dindar oranının ise düşüşe geçmiş olmasıdır. Yani toplum olarak dinden/ hayattan uzaklaşıyor olduğumuzu ifade etmiş. Aynı zamanda dikkatimi çeken ikinci husus ise ‘mutluyum’ diyenlerin oranında da düşüş olmasıdır.

Araştırma şirketlerinin bu tarzda yaptıkları anketlerin bir bağlayıcılığı olmayabilir. Fakat toplumsal gidişatımıza dair bize anahtar cevaplar verdiği de yadsınamaz.

foto
Yazar: Yahya Güngen
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal