Toplumsal deprem

Ömür sayfalarımızdan birinin daha tükendiği bu günlerde buruk ve acılı bir gönülle duvar takvimlerimizi değiştiriveriyoruz. Aslında değişen sadece takvimler veya yeni yılı gösteren rakamsal ifadeler değildir. İnsan ve insanın uzun uğraşları sonucu oluşturduğu tüm insanı bileşenlerde köklü bir değişim rüzgârı gözlenmekte. Bireyden aileye, aileden topluma, toplumdan da tüm ülkeye yayılan bir değişim rüzgârı bu. Her ne kadar eski ile yeninin değişimi olarak anlatılmaya ve anlaşılmaya çalışılsa da aslında bize göre bu öz ile özenme/taklitin değişimidir.

***

Tahrif

Özünden/aslından uzaklaşan toplumlar depremlerle büyük yıkımlar yaşamaya başlarlar. Bu yıkımlar her alanda geriye dönüşü olmayan çöküntülere yol açar. Bizim kontrolsüz olarak yöneldiğimiz ve hayatımızı kollarına bırakmaya can attığımız batı, kilisenin mezalimliği ve akılsız papazların dünya sevgisi karşısında dine akılla savaş açmış ve bu savaşı uzun mücadeleler sonucunda kazanmıştır.

Kilise bu ağır yenilgiler sonrası zaten özünden uzaklaştığı dini; tamamıyla galiplerin felsefik tartışmalarına bırakarak gerçek hayattan soyutlamıştır. Günbegün acımasız tahrife uğrayan batı inanç sistemi evlerden, çarşılardan, kamusal alandan, siyasi hayattan uzaklaştırılarak dört duvarlar arasına hapsedildi. Aklın ve hazzın acımasız çarkına kapılan batı insanı ise sanayileşen ve modernleşen toplumda ağır bir gerileme dönemine girmeye başladı. Bu gerileme ve tükenme günümüzde de devam etmektedir. Her gün birkaç şiddetinde depremlerle sarsılan batı toplumu onca gelişmişliğe ve refah seviyesine rağmen insanının içinde bulunduğu boşluğu görememekte ve bu derinleşen soruna çözüm aramamaktadır.

Taklit

Büyük bilginimiz İbni Haldun ‘mağluplar galipleri taklit eder’ der. Bu tespit ve toplumsal teşhis yüzyıllar sonrada doğruluğunu ve canlılığını korumaktadır. Bir öz yarılması yaşayan toplumumuz ve dahi Müslüman toplumlar mukallit toplumlar haline gelerek kendi fay hatlarını çatlatmaktadırlar. İslam ile mamur gönüller ve İslam ile medenileşen Medineler/şehirler bu batı özenmesiyle manevi nurdan uzaklaşarak kendilerini karanlığa hapsetmektedirler.

Büyük bir deprem yaşıyoruz!

Coğrafyamızın dört bir yanında açlık kuyruklarına giren insanımız içimizi kanata dururken, aslında içimizi parçalayan daha vahim manzara ise neredeyse kilometrelerce kumar kuyruğuna giren bir toplum haline gelmiş olmamızdır. Büyük bir deprem yaşıyoruz hem de şiddeti ölçülmeyen bir deprem. Devlet eliyle oynatılan ve medya organları tarafında teşvik edilen bu kumar (ismini ağzımıza almak istemiyoruz) binlerce hayatı kararttığı yetmezmiş gibi daha binlerce hayatı bir canavar gibi istemekte. Sadece bu değildir asıl derdimiz. Yıl içerisinde belirli aralıkla oynatılan her türlü kumara (devlet eliyle oynatılan) sözümüz ve öfkemiz vardır. Tüm duyarlı vatandaşların yıl boyunca gündeminde olmalı.

Ucuz hayaller satan batıyla varlığını bir hiç uğruna yok eden doğu toplumuna dönüştürüldük. Kültür, sanat, moda, medya ve medyanın görsel savaşçıları büyük ve güçlü bir cephe ile toplumsal değerlerimize savaş açmış bulunmakta. Reklam yapılıp pazara sürülmeyen hiçbir değerimiz kalmadı. Her şey metalaştırılarak, ahlak elbisesinden çıkartılarak sıradanlaştırılmaya çalışıldı. Sonuç, çok trajik! Patronların cepleri şişik… Ve karanlık odakların yüzleri sırıtık.

Tahrip

Topraklarımızın sömürüldüğü, işgal ve yok etmenin bin bir çeşidiyle karşılaştığımız yılları birer birer geride bırakıyoruz. Depremler yaşıyoruz. Batının ve içimizdeki batı sevdalılarının her gün yeni ve farklı cephe açtığı bir savaşta büyük erozyonlarla kayıp yaşıyoruz. Bilinçsiz kitleler kendi elleriyle hayat bahşeden değerlerini tahrip etmede sınır tanımıyor.

İnsanlarımız taksitle yaşayıp borçlu ölüyorlar!

Kapitalizmin uyuşturan şarabını içen toplumumuz, ekrana anlamsız bir şeyler söyleyerek kendini ifade etmeye çalışan sarhoşlar gibi bir hal almış adeta. Büyük patronların reklam ve indirimlerle teşvik ettiği, bankaların kredilerle cebimize sokuşturduğu tüketim, bizleri idam sehpasına sürüklemekte ve hatta ayağımızın altındaki sehpaya tekmeyi basmakta. Ne yazık ki düşünürün dediği gibi insanlarımız taksitle yaşayıp borçlu ölüyorlar.

Bireysel, ailevi ve toplumsal hayat elimizde can çekişmekte acaba gören var mı? Televizyon programlarından, sosyal medyadan günaha özendirilen ve birkaç şaklabanın hayatına odaklandırılmaya çalışılan gençlik, -Ahh! Gençlik- geleceğimizi büyük uçurumlara doğru sürüklemekte bilmem el atan var mı?

***

‘Her nefesle ölüme bir adım daha yaklaşırız’ der İmam Ali efendimiz. Dairenin içinden dışına doğru bir sarsıntı ve depremle karşı karşıyayız. Ömrümüzün güzide bir yılını daha geride bıraktık. Elbette geri bıraktığımız bir yılın hesabını yapmalıyız fakat daha mühim olan bugün ve bugünden sonranın muhasebesini yapmaktır. Yalnız muhasebe yapmak elbette yeterli değildir. Muhasebe ile beraber programda yapmak gerekir. Bizi özümüzden uzaklaştırmaya çalışan her türlü etkene karşın daha can havliyle tutunmalıyız. Bize hayat veren vahye tutunmalıyız. Vahyin hayata aktarılmış hali olan Efendimiz (s.a.v.)’e tutunmalıyız. Hayatımıza, insanımıza ve toplumumuza yeniden maneviyat üflenmeli ki; bu kara sis dağılsın. Ve bizi tahrif olmuş zihniyetleriyle tahrip etmeye çalışanlar bir sis perdesi gibi mana güneşimizin/İslam önünde yok olsun.

foto
Yazar: Yahya Güngen
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal