Yerin yarılması büyük felaketlerin, utançların ve nedametin habercisidir.
Depremler sırasında yer yüzünde derin yarıklar meydana gelir. Kırılan yer kabuğunun altındaki öfke dışarı taşar. Yer sarsılır; meskenler yıkılır, canlılar yaşamını yitirir, büyük bir korku ve endişe yayılır. İnsan aciz kalır...
Yer yarılır, tıpkı kabirler gibi...
İnsanın kıyametini haber verir, ölüm gibi...
Bazen de yerin yarılmasını insan ister. Yerin yarılmasını bir kurtuluş olarak görür. Çok utandığı, kızardığı ve zor duruma düştüğü bir andan kurtulmak için yerin yarılmasını ister. "Yer yarılsaydı da içine düşseydim!" der.
Sonra ise bir pişmanlık ruhunu daraltır. Hataların, günahların, cürümlerin ve ihanetin girdabında derinlere savrulur.
Kimi zaman ise yerin yarılması gelecek için öngörüde bulunmamıza vesile olur. Bulunduğumuz maddi ve manevi ahval üzerinden geleceğimize ilişkin ip uçları verir.Nasıl da uçurumun kenarında olduğumuzu hatırlatır. Gerçekleri, görmek istemeyen gözlerimizin içine sokar.
Ufak bir sarsıntı da yerle yeksan olacak binalarımızın çürüklüğünü hatırlatır. Caddelerimizin, sokaklarımızın ve kaldırımlarımızın tehlikelerini gün yüzüne çıkarır.
Geçtiğimiz günlerde Huzurevleri Mahallesi'nde ders çıkarmamız gereken tam da böyle bir olay yaşanmıştı. Kaldırım çökmüş bir hemşire ve bir doktor ölümden dönmüştü.
Sonraki gün medyada "Yer Yarıldı İçine Düştüler" başlığıyla haberleri servis edilmişti. Dikkat çekici ve çarpıcı bir başlıkla sunulan haber binlerce haber sitesinde yer almıştı. Medyanın "gerçek anlamıyla" kullandığı deyim olayın mağdurlarına atıfta bulunmuştu.
Kentimizde yerin yarılması ise mecazen "felaketlerin, utançların ve nedametin" ifadesi olarak yetkili tüm kişi ve kurumlara matuftur.
Şehrimizde yer yarılıp insanlarımız içine düşüyorsa bu utanç, söz konusu vakaya sebebiyet veren, bunu görmezden gelen ve tedbir almayan herkese aittir.
Burada dikkat çekmek istediğim husus; Huzurevleri Mahallesi'nde meydana gelen üzücü olayın, gelecekte yaşayacaklarımızın bir prototipi, olduğudur.
İmkanlar dahilinde değil, tüm imkanları zorlayarak şehrimizdeki altı yapı ve üst yapı sorunları ile çarpık kentleşmenin üstüne gidilmelidir.
Doksanlı yıllarda yaşanan devasa göç hareketlerinin tetiklediği denetimsiz şehirleşmeyi bahane ederek kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Çöktü çökecek kaldırımlar üstünde, yıkıldı yıkılacak binalar içersinde yaşamlarını sürdürmek hemşerilerimizin kaderi değildir.
Siyasettin ikircikli söylemleriyle politize edilmeye çalışılan Diyarbakır halkı artık samimi bir hizmeti ve hizmet anlayışını hak ediyor.