Evet, eğer bu süreç ikinci bir çözüm sürecinin tekrarından öteye geçmeyecekse, sürece HAYIR diyoruz.
Hatırlayalım, 2014 yılında çözüm süreci başladı. Bu sürece neredeyse hepimiz destek verdik. Ancak süreç içerisinde yanlış adımlar atıldı. Farklı kesimler bu yanlışları dile getirdi. Doğası gereği süreçle en çok da HÜD PAR ilgiliydi. HÜDA PAR yetkilileri defaten şu açıklamayı yaptılar: "Kanın durması adına sürece destek veriyoruz. Fakat yöntem yanlış, sonuç getirmez." Ancak taraflar dile getirilen bu yanlışlara kulak tıkadı.
HÜDA PAR en üst mercilere bu hataları iletmesine rağmen doğru yönteme dönülmedi ve süreç akamete uğradı.
Peki neydi o yanlışlar?
- Süreç tamamen PKK'nın silah bırakıp tasfiye edilmesi ile alakalı olmasına rağmen adına Kürt sorununun çözümü dendi. Bu önemli? Çünkü eğer sürecin amacı PKK'nın tasfiyesi ise o halde sadece PKK ve uzantılarıyla görüşmek en doğal olanıydı.
- Hedef Kürt meselesinin ilelebet çözümü ise o zaman da ilgili tüm Kürt örgütlenmeler sürece dahil edilmeliydi. Onlarca Kürt yapılanmalar vardı. Siyasi partilerden tutun da STK'lara kadar Kürt meselesinin doğal çevresi olan birçok kişi ve kuruluş saf dışı bırakıldı. Sonuç? Elde var sıfır.
- Süreç şeffaf yürütülmedi. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler, verilen sözler sadece iki tarafın yürütücüleri tarafından biliniyordu. Kamuoyu bu konuda yeterince bilgilendirilmedi. Böyle olunca "PKK ne istedi?", "Devlet ne verdi?", "Kim süreci bozdu?", "Nerde anlaşma sağlanamadı?" gibi soruların cevapları hep kapalı kaldı.
- Dışarıya yansıdığı kadarıyla PKK'nın süreçteki temel talepleri örgütün liderinin ve yönetim kadrosunun geleceği idi. Kürtlerin temel sorunlarıyla alakalı elle tutulur bir talepleri olmadı.
- En büyük yanlış da şuydu ki Kürtlere meşru haklarının verilmesi PKK'nın silah bırakması şartına bağlandı. PKK silah bırakmayınca Kürtlerin hakları da verilmemeye devam edildi.
- Süreç boyunca tarafların kullandıkları dil doğru değildi. Her iki taraf da PKK destekli HDP'yi Kürtlerin tek temsilcisi olarak lanse etti. Bu ise Kürt kamuoyunda "Sizin tek temsilciniz PKK-HDP'dir" algısının oluşmasına hizmet etti.
- Özellikle PKK bu süreçte şehirlere olabildiğince silah ve mühimmat depoladı. Eğer samimiyet olsaydı ve barışın sağlanacağına dair iki tarafın da birbirlerine güveni olsaydı, bu yapılamazdı.
- Devlet, PKK ile masaya oturdu. Ama masanın altına bir bakılınca PKK dışında neredeyse herkes vardı. Batılı devletlerin istihbaratları sürece dahil oldu. Ama masanın altında John, Arthur, Alexander, Albert, Nikolai, Ferman gibi isimlerle değil, Abdullah, Ali, Mehmet, Serdar gibi isimlerle oradaydı istihbarat elemanları. Dolayısıyla PKK iradesiyle adım atamadı ve netice ortada.
Bundan dolayı diyoruz ki eğer ikinci bir çözüm süreci mantığıyla hareket edilmeyecekse ve önceki "Çözüm Süreci"ndeki yanlışlar tekrar edilmeyecekse hem halk sürece destek verir hem de sürecin başarılı olma ihtimali artar.
Kısacası yeni süreçteki amaç sadece PKK'nın silah bırakması ise PKK ve uzantıları ile görüşülsün. Ama Kürt meselesinin çözümü diye lanse edilmesin. Cesurca denilsin ki mesele PKK'nın silah bırakması ile ilgilidir. Dolayısıyla PKK ve uzantılarıyla görüşüyoruz. Herkes bunu makul karşılar.
Fakat amaç Kürt meselesini halletmekse o halde ilgili tüm Kürt taraflar sürecin bir parçası haline getirilmeli.
Netice olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Kürt meselesi çözülmeden PKK'nın silah bırakması sağlansa bile sorun devam edecektir. Kalıcı çözüm istiyorsak ki hepimizin en içten arzusu budur, Kürtlerin meşru tüm hak ve talepleri yerine getirilmelidir.
Bir dahaki yazımızda buluşmak üzere...