Ahir zamanın ahirinde insanın insan olmasının, insan kalmasının önünde zahiri olmayan yüzlerce engel-put yapılmıştır. Bu engeller aslında birçok yönüyle cahili dönemin putlarına benzemektedir. Bu aşılması zor, ancak imkânsız olmayan tüm engelleri put olarak isimlendirmek aykırı olmasa gerek. Bu yönüyle adeta puthane çağındayız. Manen Allah’ın evi hükmünde olan kalp hanemizde irili ufaklı birbirinden farklı nice put var ettik. Manevi coğrafyamızın verimsizliğine neden bu putlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz. Meta Putu, Çıkar Putu, Ene Putu, Desinler Putu, Şan Putu, Şöhret Putu, Mal Putu, Servet Putu ve daha niceleri…
Tevhid Dini olan İslam, bu putların tamamını bilinçli tüm Müslümanların kalp hanesinden söküp atmıştır. Evet, Müslümanın gönül dünyasında bu engellerin esamesi bile okunmamalı. Maalesef olması gerekenlerin pek de olmadığı bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Konumuza muhatap İslam düşmanları olduğundan mevzuumuza sadece bu açıdan bakacağız. Düşmanın en gaddar, en acımasız, en vahşi olanını ise bize Rabbi Rahman Nass-ı Kur’an ile net bir şekilde bildirir:
“And olsun ki, insanlar arasından iman edenlere en çetin düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulacaksın...” (Maide, 82)
Allah (celle celaluhu) dostlarını dost, düşmanlarını düşman edinmek, imanın temellerini oluşturan vela/dostluk, bera/düşmanlık ilkesinin gereklerindendir. Akidevidir. Ticaret vb. ilişkiler dostluk anlamına gelmeseler bile dostluk yollarını açan emarelerdir. Aynı zamanda İslam’a, Müslümana, mukaddesatımıza aktif bir şekilde düşmanlık etmekte olanlar ile her türlü münasebet, düşmana destek mahiyetinde olacağından son derece tehlikelidir, yasaktır, hatta ihanettir denebilir.
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez.” (Mâide, 51)
İmanî açıdan çok önemli olan bu İkaz-ı İlahiden sonra konumuza dönelim:
Bu engellerin veya putların en büyüğü Para Putu… Taraftarları anımsanmayacak kadar çok olan, hatta dünyanın çoğunun önünde eğilmekten geri durmadığı dev put… Bu putun en sadık kulları elbette ki Yahudilerdir. Para için her şeyi göze alan ve “para her şeydir” diyecek kadar aşırıya kaçan bu tapkınlara Yahudi denir. Dünyaya, hayata, rahata, paraya, çıkara tüm hücreleriyle bağımlı olan bağnazlardır. Bunların en büyük tapınakları banka, en büyük putları paradır. Bu putun yaydığı hırs, ihtiras, intikam vb. insanlığı yok edici hastalıklardan ötürü son derece egoist, sadist, narsist, faşist, dışlanmış, kovulmuş, lanetlenmiş bağilerdir.
Hâlilullah nam-ı şerif ile namdar olan Hz. İbrahim (aleyhisselam) aynı zamanda balyoz darbeleriyle tüm putları yere seren bir direnişçidir. Bu nedenle Putkıran İbrahim namı ile de namdardır. Putkıran İbrahim’in yolunu yol edinen her Müslüman, hiçbir zaman elinden İbrahimî Balyoz’u indirmemelidir.
Günümüz putlarının en büyük putuna, en büyük iştiyak ile tapaduran Yahudi ve müşriklerin en çok korktukları son, bu putlarının balyoz darbeleriyle yere serilmeleridir. İşte bu balyoz darbelerinin günümüzde ki adı boykottur. Boykot bilinçli tüketimi ve anlamlı ticari ilişkileri belirleyen erdemli bir eylemdir. Bu erdem, Muvahhid İbrahim’in balyoz darbeleriyle elde edilir.
Bu darbeler bugün Aksa Tufanıyla başlayan Filistin’in haklı ve izzetli direnişi sayesinde dünyanın sivil halklarının elinde dev bir güce dönüşmektedir.
Boykot tarihin her evresinde ambargo, mukavemet, tecrid, karşı koyma, karşı durma, ilişkileri kesme, ilgiyi kesme, yok sayma vb. kelimelerle var olmuştur. Anlam olarak özünde şahıs, toplum veya devlete karşı alış-verişi, münasebetleri kesmek ve zarara sokmak, karşıtın etkisini kırmak, güçten düşürmek hatta yok etmek maksadıyla var olan her türlü bağı kesmeyi barındırır.
Allah’ın nusretiyle başarıya ulaşmasa da Mekke müşriklerinin Allah Resulü’ne ve taraftarlarına karşı uyguladıkları üç yıllık ambargo buna verilebilecek en kapsamlı örnektir. Bu boykot hem kültürel, hem akademik(bilgisel alış veriş), hem ekonomik ve hem de insan ilişkileri açısından son derece kapsamlı bir boykottur. Komplike bir tedric... (Müşrikler gibi boykot yapmalıyız diyesim geliyor.)
Medine’de Rûme Kuyusu hadisesini bilmeyenimiz yoktur. Hz. Osman ticari dehasını kullanarak Yahudi olan Rûmetül Gıfarî’den kuyunun kullanım hakkının yarısını satın aldıktan sonra; Ashabı Kiram’a şu uyarıyı da yapacaktı: “Kuyunun bir gün kullanım hakkı bizde, diğer günü ise Yahudi’dedir. Sakın siz sıranın onda olduğu gün gidip para ile su satın almayasınız.”
Sakın ha! Sakınmamız gereken davranışlardan sakınmamazlık yapmayalım...
Boykot, bireysel veya refleksif bir hareket olarak gürültü çıkarmak, dikkat çekmek için verilen anlık tepkiler değildir. Maalesef özellikle ülkemizde ve diğer ülkelerde Siyonistleri boykot işi yetmiş beş yıldır gürültü koparan anlık tepkilerden öteye geçememiştir. Aksa Tufanı operasyonu ve özellikle Siyonist işgal çetesinin işlemiş olduğu kan dondurucu cürümlere ve soykırımlara varan vahşeti sonucu boykotun hedefi daha iyi anlaşılmıştır. Bu acı ve ürkütücü süreç boykotun kolektif, istikrarlı ve devamlı bir şekilde etki gücü belirginleşene kadar bıkmadan ve usanmadan uzun süreli ve çok yönlü devam etmesi gereken erdemli bir davranış olduğu bilincini oluşturmuştur.
İbrahimî Balyoz olan boykot kitlesel bir şekilde adım adım yükselen uluslararası sivil bir güç olmaktadır. Bu güç toplumsal öncüler tarafından sürekli bilinçlendirme, ikaz ve ihya çalışmalarıyla önünde durulamaz bir silaha dönüştürülebilir/dönüştürülmelidir. Aynı zamanda boykot yaslanmadan yaşamayı, el açmadan el uzatmayı, eğilmeden doğrulmayı da öğretir. Bu, boykotun doğal öğretisidir.
7 Ekim’den bu yana bireysel adımlarla kendiliğinden oluşan kitlesel boykot bu kısa süre zarfında bile Siyonist terör şebekesinin ticaret hacmini yüzde elli oranında düşürmüştür. Şirketlerinin bir kısmı kapanma eşiğine gelmiş, çoğu küçülmeye doğru gitmiş ve tamamına yakınının kar payları çokça düşmüştür. Paraputunun küresel hegemonyasının olduğu bu zamanda putkıran boykotun da küresel çapta ve uzun soluklu olması, her geçen gün olgunlaşması gerekmektedir. Evet, boykot bu iki aylık süre zarfında elde ettiği kazanımlarını arttırarak değil koruyarak bile beş yıl boyunca devam ederse dünya ekonomik, kültürel, akademik açıdan çok daha yeni dinamiklere şahid olacaktır.
6 Aralık günü yani iki aylık bir boykot süresinde Defubd Israel Now’un haberine göre; “Boykot ve personel grevi nedeniyle Starbucks’ın piyasa değerinin 11 Milyar dolar kadar düştüğü bildirildi.”
Bu derece etkili ve uygulanabilir olan bu balyoz darbeleri sürekli aktif olmalı ve hiç bir zaman terk edilmemelidir.
Bu balyozu sürekli taşımak ve kullanmak için gerekli olan sinerji-enerji, bireysel şuur ve toplumsal bilinçlenme ile ancak elde edilebilir. Şuur ve bilinç bu enerjinin asıl kaynağıdır. Şuurlu, bilinçli, duyarlı ve vicdanlı her kurum ve kuruluş yılmadan, bıkmadan boykot bilincini oluşturmak amaçlı özenli, düzenli, istikrarlı bir şekilde faaliyetlerini artırmalıdır.
Bu şuur ve bilinç yeni nesillere aktarılmalı ve bu uğurda kitap, dergi, gazete, filim, çizgi sinema, tiyatro, oyun, görsel, etkinlik, uygulama vb. tüm etkileşimlerden yararlanılmalıdır.
İşin aslı; bu balyoz ahir zamanın tüm putlarını yerle yeksan etmedikçe asla elden düşürülmemelidir. Boykot bilinci insanlığını yitirmemiş her bireyin, her toplumun, her cemiyetin ve her kuruluşun hayatında bir prensip, bir düstur, bir vazgeçilmez olarak ilelebet var olmalıdır.
Boykot var olmalıdır ki zulüm yok olsun.
Evet, zulmün yokluğu boykotun varlığıyla olacaktır.
Zalimin gücü boykotun enerjisiyle azalacaktır.
Zaferin muştusu, boykotun sürekliliğiyle işitilecektir.
Direnişin hedefe ulaşması boykotun çok yönlü oluşuyla hızlanacaktır.
Evet, puthaneye dönmüş dünyamızın acı ve ızdırap dolu iklimi, Hâlilullah direnişiyle, İbrahimî balyozla Tevhid iklimine, saadet iklimine, sevinç ve sürûr iklimine geri dönecektir biiznillah. İnzar Dergisi / Ayhan Aktan