HÜDA PAR Sözcüsü ve Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Siyonist tehlikenin artık sadece Gazze ile sınırlı olmadığını belirterek sözlerine başlayan Ramanlı, “Lübnan'a da saldırmaya başlayan siyonistlerin hedefinde belki bütün bir bölge hatta belki ülkemizi de içine alan büyük bir işgal hareketi için ayak seslerini duyurmaya başladı. Özellikle bu süreçte sivil kayıplara aldırmayan, hedef gözeterek; çocukları, kadınları, yaşlıları katleden siyonistlerin bu barbar saldırıları ve bu soykırım suçlarına rağmen ABD'nin halen savunma sistemleri konusunda kendisini tahkim edeceğine dönük açıklamaları, halen Almanya'dan gelen silah ihracatının azaltılmayacağı ya da durdurulmayacağı yönündeki beyanatlar siyonistlerin adeta şımartıldığını ve önümüzdeki süreçte çok daha büyük katliamlara imza atma potansiyelini barındırdığı ve bütün bir bölgeyi ateş altına alacağı hususundaki kanaatleri güçlendirdiğini söyleyebiliriz. Bütün bunlar olup biterken acaba Müslümanlar ne yapıyor, İslam ülkeleri ne yapıyor, hükümetlerimizde ne ses çıkıyor? Sadece koca bir sessizlik.” diye belirtti.
“Çare sadece ve sadece fiili bir müdahale ve direnişin fiili olarak desteklenmesidir”
Siyonistlerin ancak fiili adımlar ve direnişin desteklenmesi ile durdurulabileceğini söyleyen Ramanlı, “Halen İslam ülkeleri ve bölge ülkeleri, Birleşmiş Milletler'e çağrı yapmakla yetiniyor. Birleşmiş Milletler'e çağrı yapmakla siyonistlerin durdurulamayacağını artık herkesin bilmesi gerekiyor. Çözüm, güç birliği yaparak siyonistleri caydıracak adımlar atmak, çözüm bu barbar işgale karşı direnen direnişçilere destek vermek. Bütün Batı'nın, ABD'nin siyonistlere her türlü kaynağı aktardığı bu süreçte halen daha uluslararası kuruluşları yardıma çağırmakla ya da Birleşmiş Milletler gibi içeriği boşaltılmış kuruluşları göreve çağırmakla siyonistlerin durdurulamayacağını hepimizin bilmesi gerekiyor. Çare sadece ve sadece fiili bir müdahale ve direnişin fiili olarak desteklenmesidir. Başka da çıkar yolumuz yoktur.” dedi.
Son günlerde Türkiye gündeminin ilk sıralarında yer alan ‘Yenidoğan Çetesi' ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Ramanlı, şunları söyledi:
“Yenidoğan Çetesi olarak adlandırılan bir çetenin minnacık bebekleri henüz ana karnından yeni doğmuş bebekleri sırf 3-5 kuruş para kazanmak uğruna katlettikleri gerçeğiyle yüz yüze kaldık. İçinde doktor, hemşire, 112 Çağrı Merkezi çalışanları, ambulans şoförleri var. Bu bir kokuşmuşluk hali, bu bir cinnet halidir. İnsanlık veya insanlarımız bu hale nasıl düştü? Birkaç bin TL daha fazla para kazanmak için veya birilerini zengin etmek için insan canına kıyma potansiyeline nasıl eriştik? Baktığınızda hepsi okumuş, içlerinde cahil yok. Hepsinin öyle veya böyle bir tahsili var. Sözde bilim insanı, bilim tahsil etmiş insanlar… Ama ahlaktan yoksun olunca, manevi değerlerden yoksun olunca işte böyle canavarlaşabiliyorlar.”
“Esas olan manevi değerleri tahkim etmek, bilimin yanında ahlak ile de mücehhez olmak”
“Ahlaklı nesil, vicdanlı nesil, imanlı nesil sadece 3-5 matematik sorusu çözmekle kazanılmıyor” ifadeleriyle sözlerine devam eden Ramanlı, “Zaman zaman yetkili ağızlardan ya da bizlerden manevi ve ahlaki değerlerin tahkim edilmesinden söz edildiğinde yüzünü buruşturan, bu söylediklerimize burun kıvıranlar acaba bugün ortaya çıkan bu neticeler karşısında ne söyleyecekler? Demek ki her şey diploma sahibi olmakla bitmiyor. Demek ki ahlaklı nesil, vicdanlı nesil, imanlı nesil sadece 3-5 matematik sorusu çözmekle kazanılmıyor. Geçtiğimiz haftalarda eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ‘eğitim Allah korkusudur' dediğinde nasıl da kıyameti koparmışlardı, hatırlıyorsunuz değil mi? Evet, gerçekten de öyledir. Yüreğinde Allah korkusu, Allah sevgisi olmayanın insana nasıl kıymayacağını garanti edebilirsiniz? O halde esas olan manevi değerleri tahkim etmek, bilimin yanında ahlak ile de mücehhez olmak… Sadece işin maddi boyutuna odaklanarak, sadece bilimsel 3-5 bilimsel formülü çocuklarımıza ezberleterek onları insan yapamayız. İnsan olmaları için; ahlaklı olmaları, vicdanlı olmaları, manevi değerlerle de kuşanmış olmaları gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Sağlık sektöründe denetim olmadan insanların sağlığa olan güvenini tesis edemeyiz”
Sadece çete mensuplarının cezalandırılmasıyla değil önleyici tedbirleri almak gerektiğini de vurgulayan Ramanlı, “Elbette sayısı 47yi bulan bu çete mensuplarının işlemiş oldukları bu vahşet karşısında en ağır cezayla cezalandırılmalarını talep etmek hepimizin ortak talebi ama sadece bunların cezalandırılmasıyla biz bu sorunu çözebileceğimize inanıyorsak sadece kendimizi kandırıyoruz. Önleyici tedbirleri almamız da gerekiyor. Sağlık sektöründe teftiş, denetim olmadan bu kadar insan sağlığının emanet edildiği özel kuruluşların denetlenmesi olmadan insanların sağlığa olan güvenini tesis edemeyiz. Sağlık, insanlarımız için bir vazgeçilmezdir. Sağlık hizmetlerinden güven içerisinde istifade etmek hepimizin hakkıdır.” dedi.
Ramanlı, açıklamalarını hükümete çağrı yaparak sonlandırdı:
“Hükümete çağrımız budur; Sadece icra makamında icra-i işlemler yapmak yetmiyor. Birilerine yetki vermek, birilerine imza vermek yetmiyor. Onları kontrol etmek de, onları denetlemek de hükümetin başlıca ödevlerinden bir tanesidir.”
“Eğer amacımız, gayemiz kardeşliğimizi hukuk temelinde kalıcı hale getirmekse HÜDA PAR olarak biz elimizden gelen bütün gayreti göstermeye hazırız”
Basın mensuplarının “MHP lideri Devlet Bahçeli'nin grup toplantısında gerçekleştirdiği konuşma ile ilgili nasıl bir değerlendirmede bulunuyorsunuz” sorusunu yanıtlayan Ramanlı, şunları söyledi:
“Açıkçası MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin bu ifadeleri alelade söylediğini, önünü arkasını düşünmeden sarf ettiğini tahmin etmiyoruz. Son zamanlarda basına da yansıdığı ölçüde; MİT mensuplarının Öcalan'la İmralı'da görüştüğü, buna dair bazı temasların olduğu ifade edilmişti. Hem Meclis Genel Kurulu'nda Sayın Devlet Bahçeli'nin DEM Parti Eş Başkanlarıyla tokalaşması ve geçtiğimiz hafta da yapmış olduğu açıklamanın bir devamı niteliğinde biraz daha belki çarpıcı ifadelerle yapmış olduğu bu açıklamalar dikkate değer. Bundan sonra nasıl adımlar atılır? Hükümet bu konuda nasıl bir tavır sergiler? Doğrusu şu anda söylemek erken. Söyleyeceklerimizin tamamı sadece birer tahminden ibaret olur.
Öteden beri söylediklerimizi yeniden tekrar etmekte fayda var. Bu ülkede eğer kan akmayacak, eğer köylerimize, kasabalarımıza, şehirlerimize artık cenazeler gelmeyecekse, bugün elinde silah olup dağlarda dolaşan militanlar olmayacaksa, kanın akmaması için her türlü yolun meşru dairede denenmesi elbette ki olumludur. Toplumsal barışa hizmet edecek her türlü adıma HÜDA PAR olarak destek veririz. Çünkü esas olan insanımızı yaşatmaktır. Örgüt sadece Kürt meselesinin bir sonucundan ibarettir. 100 yıldan fazla bir süredir yaşanmışlıklar var. Esas meselemiz, hukuku olmadığı için tahakkuk edememiş bir kardeşliğin yeniden tesis edilmesidir. Eğer amacımız, gayemiz kardeşliğimizi hukuk temelinde kalıcı hale getirmekse HÜDA PAR olarak biz elimizden gelen bütün gayreti göstermeye hazırız. Eğer mesele sadece bu meselenin bir neticesi olan örgütün silah bırakması, artık şiddete başvurmaması, kendini lağvetmesi ise elbette ki bu konu elinde silah olanlarla görüşülmekle çözülebilir.”
“Kürt meselesi; kanla, şiddetle, silahla çözülecek bir mesele değildir”
Kan, silah ve şiddetin Kürt meselesini çözümsüzlüğü sürüklediğini ifade eden Ramanlı, “Silahı bırakmanın muhatabı şu anda silahı elinde tutanlardır. Bu bir açıdan önemli çünkü yıllardır biz ifade ediyoruz; bizim kardeşliğimizin hukukunun tescil edilmesi, tecelli etmesi için bugüne kadar 40 yıldır akan kan sadece çözümsüzlüğe sebebiyet vermiştir. Kürt meselesi; kanla, şiddetle, silahla çözülecek bir mesele değildir. Tam aksine bu sonuç Kürt meselesini çözümsüzlüğe itmektedir. Bizim odaklanmamız gereken çözümün tesis edilmesidir. Çözüme odaklanmamız gerekiyor.” dedi.
“Günün sonunda Kürtler, temel hak ve hürriyetlerine hem anayasal hem de yasal zeminde kavuşacak mı kavuşmayacak mı? Esas üstünde durulması gereken mesele budur”
Ramanlı, sözlerine şu ifadelerle son verdi:
“Örgüt silah bırakır, hangi şartlarda bırakır, bunun karşılığında neler yapılır, hangi yasal düzenlemeler yapılır? O ayrı bir konu. Ama bin yıllık kardeşliğimizin hukuk temelinde yeniden inşası için daha atmamız gereken çok adımlar var. Günün sonunda Kürtler, temel hak ve hürriyetlerine hem anayasal hem de yasal zeminde kavuşacak mı kavuşmayacak mı? Esas üstünde durulması gereken mesele budur. Önümüzdeki süreç neleri gösterir bilmiyoruz ama son olarak belki şunu ifade etmek gerekiyor. Bu tür süreçlerde, toplumsal barışa dair bir inancı bir ümidi olan herkes toplumsal barışa ‘evet' der ama onlar kökleri içeride olanlardır. Ama dikkat edin kökleri dışarıda olanlar daima bu tür hususları hem istismar eder hem de sabote eder. Bunun da bilinmesinde fayda var.” diye belirtti. (İLKHA)