37,6269
34,0556
2.745,44
Ön yargının; bilinçli ön yargı ve bilinçsiz ön yargı diye
ikiye ayrıldığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, "Bilinçsiz ön yargı karar
verme mekanizmalarımızı beynimizde çalıştırırken sistematik olarak hata
yapmamıza sebep olur. Farkında değilizdir hata yaptığımızın, hatamızın sebebini
de anlayamayız, bulamayız. Bir insanın ‘özür dilemek yanlıştır, özür dilemek
zayıflıktır’ şeklinde bilinçsiz ön yargısı varsa, kişinin kendi doğrusu değer
yargısı olarak hayatındadır." dedi.
"Özür dilemek zayıflık değil, erdemdir diyorsa
kişi hatasını düzeltebilir"
Değer yargılarının da ön yargıların da insan beyninin
çalışmasıyla ilgili olduğunu ifade eden Tarhan, "Hayatımızı kolaylaştırmak
için beynimizin çalışma sisteminde çocukluktan itibaren ön yargıları vardır.
İnsan düşünce hayatında ‘özür dilemek zayıflıktır’ dediği zaman, kendi hata
yaptığı zaman bile kusuru dış nedene bağlar, kusuru başkasına atar. Hayatı bu
hatalarla geçip gider, bir türlü hatalarını düzeltemez, öğrenemez. Ama özür
dilemek zayıflık değil, özür dilemek erdemdir diyorsa bir insan hatasını düzeltebilir.
Basit bir bilinçsiz ön yargıdır." diye anlattı.
"Ölüm bir son değil, yeni bir doğuş, başlangıçtır
demek bilinçli önyargıdır"
Bilinçli bir ön yargının da olduğunu kaydeden Prof. Dr.
Tarhan, "Ölüm bir son değil, ölüm yeni bir doğuştur, yeni bir başlangıçtır
diye düşünüyorsa insan, hayatını oraya hazırlayarak şekillendirir ve bu
bilinçli ön yargıdır." şeklinde konuştu.
"Ön yargılar insanın, denetim olmaksızın otomatik
aldığı kararlardır"
Hiperaktif kişilerin de düşünmeden hareket ettiklerini
anlatan Prof. Dr. Tarhan, "Bunlar örtük ön yargıları ile hareket eden
kişilerdir. Ön yargılar insanın, denetim olmaksızın otomatik aldığı
kararlardır. Bazı kişiler çok hızlı konuşurlar, o hızla otomatik düşüncelerle
konuşurlar. Bazıları tane tane konuşur, düşündüğü söylediği sözün nereye
varacağını bilir, yavaş yavaş konuşur. Bu tarz kişiler otomatik, hızlı kararlar
vermez, amaca yönelik seçimler yapar. Bu kolay bir şey değil, bilgeleşmeyle de ilgili.
Ön yargı tuzaklarına düşmez. Hayatımızda ön yargılar, tuzaktır."
"Benmerkezci kişiler kendilerini kusursuz, mükemmel
gördükleri için sorgulamazlar"
"İnatçı kişiler ön yargılarını değiştiremeyen
kişilerdir." diyen Prof. Dr. Tarhan, "Benmerkezci kişiler kendilerini
kusursuz, mükemmel gördükleri için sorgulamazlar. İç gözlem kapasitesi ve öz
eleştiri kapasitesi yoktur. Ancak büyük bir hata yapınca sorgulamaya
geçebilirler." dedi.
"Gazze olaylarının arka planında politik ön yargılar
var"
İnsanların İkinci Dünya Savaşı’nın aslında bir ırkçılık
savaşı olduğunu, ‘üstün ırk’ mücadelesinin ne kadar kötü olduğunu gördüğünü ama
tarihin tekerrür ettiğini anlatan Prof. Dr. Tarhan, "Şimdi de aynı şeyi
yine yaşıyoruz, Gazze olayların da yaşıyoruz. Bunun arka planında politik ön
yargılar var. ‘Biz üstün ırkız’ duygusuyla ‘Her şeye hakkımız vardır’ duyguları
var. Bedel ödeye ödeye insanlık ilerledi. Ama ilginçtir daha önce tarihte
görülmemiş bir şekilde, iletişim sayesinde insanlar Gazze olayı için küresel
olarak dijital dünyada harekete geçti. Bu iyi bir işaret gelecek yıllar
için." şeklinde konuştu.
"Gelenekler otomatik öğrenilmiş bir ön
yargıdır"
Ön yargıların kişiliğin ilk temelleri olan ve anne babadan
alınan hayat senaryoları olduğunu da ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "O ön
yargılar çekirdek ailemizde gelişen ruhumuza yerleşiyor. Onlar bizim örtük ön
yargılarımızı oluşturuyor. Yol yordam bilmek gibi, büyüklere saygı göstermek
gibi, gelenek gibi, misafirperverlik gibi… Bizim kültürümüzde bunlar sosyal
öğrenmeyle geliyor. Anadolu terbiyesi almış bir çocuk büyüklerin karşısında
bacak bacak üstüne atmaz. Bu otomatik öğrenilmiş bir ön yargıdır. Batı toplumlarında
böyle bir şeye ihtiyaç hissetmezler. Bunlar sosyal öğrenmeyle oluşuyor. Doğar
doğmaz zihinsel olarak, beyin olarak, nöropsikolojik olarak insan prematüre
doğuyor. İnsan olmayı hayatta öğreniyor." dedi.
"Otomatik ön yargılarımızın hemen hepsinin
düzelme potansiyeli var"
Genelde olumsuzluğa ön yargı denildiğini de vurgulayan Prof.
Dr. Tarhan, "Genel tabiri kalıp yargılardır. Kalıp yargılara ‘stereotipik’
deniyor. Amerika’da yapılan politik psikolojik bir çalışmada, beyaz bir anne
yanındaki çocuğuyla gidiyor, karşıdan siyahi biri geliyor ve annesi hemen
çocuğu tutup kendine çekiyor. Hiç farkında değil, bilmeden yapıyor bunu. Neden
yapıyor? Otomatik ön yargı. Aynı şeyi ünlü bir siyahi kişi olsa yapmıyor.
Otomatik ön yargılarımızın hemen hepsinin düzelme potansiyeli var. Onun için
insan hayatının sonuna kadar ‘Ben nerede hata yapıyorum’ diye kendisini
sorgulamalı. Her insan biriciktir, her insan orijinaldir, kimseyi küçük görmeye
hakkımız yok. Herkesten, çocuktan bile bir şey öğrenebilirim diyorsanız değer
yargılarınızı değiştirebilirsiniz diyebilir." diye anlattı.
"Amaca yönelik düşünmek beynin ön bölgesini
eğitiyor"
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘duyduklarına inanma, gördüğünün de
yarısına inan’ sözünün ön yargıları azaltan bir durumu işaret ettiğini
kaydederek, amaca yönelik çalıştırılarak ve düşünerek beynin ön bölgesinin
eğitilebileceğini, insanın amaca yönelik düşünmesinin Frontal lob bölgesindeki
kasları geliştireceğini dile getirdi.
"Zihinsel körlük nedeniyle insanlar yanlış tepki
verir ve ilişki kopar. Bu da yalnızlıkla sonuçlanır"
Ön yargılı insanların diğer insanları değerlendirirken
ihmalkârlık yaptıklarını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, "Farkında
olmazlar, onlarda zihinsel körlük vardır. O körlük nedeniyle yanlış karşılar.
Diğer insanların hareketlerini yanlış okur, yanlış tepki verir ve ilişki kopar.
Bu da yalnızlıkla sonuçlanır. Küresel bir yalnızlık salgını var. Biz
toplumumuzda o konuda çok iyi durumdayız ama küresel olarak yalnızlaşma çok
fazla, özellikle gençlerde çok fazla." dedi.
"En büyük başarı; iç huzurudur"
Bu durumda toplumsal bir ön yargının ön plana çıktığını
belirten Tarhan, şöyle devam etti:
"Şu an daha çok kendini sev diye bir akım var. Kendini
sevmek demek, kendini kutsallaştırmak demek değildir. Güçlü insan, öz güven
sahibi insan kendi güçlü ve zayıf yönlerini görecek. Zayıf yönleri için
önlemini alacak, güçlü yönlerine göre hareket edecek. Kendini sevmek demek
aslında insanın kendisiyle barışık olması demek. Bu çağda başarı; gücün olsun,
zengin ol, paran olsun, şöhretin olsun gibi şeyler önemli hale geldi. Halbuki
en güzeli, en büyük başarı; iç huzurudur. İnsanda iç huzuru olabilmesi, ailesiyle
huzurlu olabilmesi… Bundan daha başarılı bir şey yoktur. Aristo bile hayatın
amacı mutlu olmak diyor. Mutlu olmayı sanki her canını istediğin yapmak gibi
anlıyoruz. Halbuki mutlu olmak sıradan şeylerde zevk almayı başarabilmek… Şu
olsun mutlu olayım, bu olsun mutlu olayım diyen insan dış motivasyonla hareket
eder. İç motivasyonla hareket edebilmek, kendi kendini mutlu edebilmek,
kendisiyle barışık olabilmek önemli. Bunlar da ön yargılarımızı değiştirme
kapasitemizle çok yakında ilgili."
"Ön yargısı olan kişiler görmek istemiyor"
Einstein’ın "Ben atomu parçaladım ama önyargılarımı
parçalayamadım" sözüne atıfta bulunan Prof. Dr. Tarhan, "Bir delille
40 âlimi ikna ettim ama 40 delille bir cahili ikna edemedim" sözünü de
hatırlattı.
Ön yargısı olan kişilerin görmek istemediklerini de kaydeden
Prof. Dr. Tarhan, sözlerini şu şekilde tamamladı:
"Cehaletin en derin cehaleti deniliyor. Komplike
cehalet... Eski tabiriyle cehl-i mürekkeb, bilmemek ve bilmediğinin farkında
olmamak. Kişi cahildir, cahil olduğunu bilmez. Bilmediğini bilmek de erdemdir.
Bilmediğini bilmiyor. Hem de biliyor zannediyor. Bu kişiler ön yargıları en üst
düzeyde olan insanlardır. Bunlardan uzak duracaksınız, kaçacaksınız.
Böyle insanlarla temas ederseniz, düzeltemezsiniz. Onlar bedel öderler.
Genellikle çoğunun en büyük bedeli de yalnızlaşmasıdır.
Ön yargılarımızı dağıtmak istiyorsak insanlarla temas
kuracağız. Bir hata olduğu zaman ‘Nerede hata yaptım ben’ diyeceğiz. Kendimizi
tanıyacağız, değiştireceğiz, hatamızı düzelteceğiz, ilerleyeceğiz. Sosyal temas
arttıkça ön yargı azalır. Diyalog ön yargının en büyük ilacıdır. Sosyal
ortamlardan kaçmamak önemli." (İLKHA)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.