Rahmet ikliminin içinde bulunduklarını, birikmiş
kirlenmişlerin temizleme, yeniden merhameti kuşanma zamanı olduğunu hatırlatan
Yapıcıoğlu, Ramazan'ın bütün memlekete, İslam Ümmetine hayırlar getirmesi
temennisinde bulundu.
Yapıcıoğlu, seçim ittifakları, siyasetin dili ve üslubu,
HÜDA PAR'a yapılan saldırıların ortak paydası, Kürd Meselesine dair çözüm
önerileri başta olmak üzere birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
Yapıcıoğlu, Ramazan ayını çadırda ya da konteynerde geçiren,
hayırseverlerin gönderdiği kumanyalarla sahur yapan, Kızılay, AFAD ve yardım
kuruluşlarının aşevlerinden yemek alıp iftarlarını açan afetzede halkı
unutmamak gerektiği çağrısında bulundu.
"10 Nisan'da
seçim beyannamemizi açıklayacağız"
10 Nisan'da seçim beyannamesini kamuoyuyla paylaşacaklarının
altını çizen Yapıcıoğlu, "Öyle şarkılı, türkülü bir seçim kampanyası
yapmayacağız. Bu memlekette birkaç gün içerisinde 50 bin cenaze kalktı. Millet
hâlâ onun acısını yaşıyor. Daha iki gün önce yine taziye ziyaretlerimiz oldu.
Deprem akabinde sel felaketi yaşandı… 81 ilde miting yapmayı düşünmüyoruz. Ama
belki sembolik birkaç yerde miting olabilir. Arkadaşlarımız onun üzerinde
çalışıyorlar. Elbette bu seçim çalışmalarını yaparken, bu yaşadığımız deprem
acısını ve sel felaketini unutmadan ona göre yapacağız. Hayat devam ediyor ve
bu seçimler olacak. Gerçekten de çok kritik bir seçim. Bu seçimleri kazanmak
için bir çaba içerisinde olmamız lazım. Bu acıları unutmadan yapacağız. Peki,
nasıl yapacağız? 10 Nisan'da seçim beyannamemizi açıklayacağız. Vatandaşlara,
kamuoyuna, milletimize, duruşumuzu, ne yapmaya çalışacağımızı inşallah
paylaşacağız." dedi.
"Memleketin
karşı karşıya kaldığı önemli sorunların kaynağında CHP'nin tek parti zihniyeti
yatıyor"
Bugün memleketin karşı karşıya kaldığı sorunların önemli bir
kısmının kaynağında CHP'nin tek parti zihniyetinin yattığını vurgulayan
Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:
"Bizim parti programımızı okuyanlar bunu net bir
şekilde görmüştür. Biz memleket meseleleri ile ilgili sorunların sebeplerini
ortaya koyarken, bir şeye parmak basıyoruz. Nedir o? CHP'nin tek parti
zihniyeti. Bugün memleketimizin karşı karşıya kaldığı sorunların önemli bir
kısmının kaynağında CHP'nin tek parti zihniyeti yatmaktadır. Bu şu demek
değildir; 'Millet İttifakı'nın içerisinde bazı partilerle bir araya gelemeyiz,
onlarla anlaşamayız.' Hayır, bunu söylemiyorum. Biz onlarla bir araya
gelebiliriz, geldik de oturduk da. Memleket meselelerini konuştuk, karşılıklı
fikir alışverişlerimiz oldu. Ortaklaştığımız bazı noktalar da oldu. Fakat dediğim
gibi orada lokomotif CHP'dir. Şu anda CHP'nin Genel Başkanı olan Sayın
Kılıçdaroğlu, şu son dönemde vermiş olduğu bazı mesajlarda yumuşama sinyali
veriyor olabilir, 'değiştik' diyor olabilir. Niyetini sorgulamam. Diyelim ki
gerçekten Kemal Bey değişti. Ama CHP'nin bir kurumsal kimliği vardır. Bu
kurumsal kimliğin başına kim gelirse gelsin, onun belli bir çizgisi vardır.
Gerçekten o kurumsal kimlik, Kemal Bey'in söylediği politikaları uygulamasına
izin verecek mi? Ben hiç zannetmiyorum. Şu anda ses çıkarmaz belki. Ne zamana
kadar? İpleri eline alıncaya kadar. Herkes şundan emin olsun ki, CHP'nin
kurumsal kimliği, kimliğine ve duruşuna aykırı olan işlemleri CHP'nin Genel
Başkanı cumhurbaşkanı da olsa ona yaptırmaz."
"Lütfen herkes
diline dikkat etsin"
Siyasetçilerin kullandığı sert üsluba sıklıkla vurgu
yaptıklarını dile getiren Yapıcıoğlu, sanki bir seçime değil de bir savaşa
giriyormuş gibi dil kurmanın doğru olmadığını ifade etti.
Yapıcıoğlu, "Siyaset sahasına çıktığımız günden bu
yana, 10 yılı aşkın bir süredir siyasi partilerin birbirilerine karşı, diğer
partilerin kendi aralarındaki diyaloglarında ya da birbirlerine hitap ederken
kurmuş oldukları dillerde bazı sınırlar aşılırsa, eleştiri sınırlarını
aşıyorlarsa, biz buna sıklıkla dikkat çektik ve üslubun çok sert olmaması
gerektiğini söyledik. Hiç HÜDA PAR'dan bahsedilmediği zamanlarda da birisi sert
bir üslup, kutuplaştırıcı, ötekileştirici, bir nefret dili kullanmaya
başlayınca biz hep bu çağrıyı yaptık. Lütfen herkes diline dikkat etsin diye. Maalesef
bu şikayetlerimiz ve çağrılarımız hep oldu ama siyasetin dili bir türlü normale
gelmedi. Hep sert bir üslup var. Bunun pek çok sebebi var, ama bunların en
başında geleni; her bir partinin kendi tabanını kontrol etme, kendi saflarını
sıklaştırma veya işte belki tabanının heyecanını artırmak için çok yoğun bir
şekilde bu dili kullanıyorlar. Kimler yapıyor? Özellikle de milletin
bütünlüğüne hitap etme gibi iddiası olmayanlar, yani toplumun belli bir
kesimine hitap eden kişiler, o kesimin kendi arkalarında saf tutmaya çağırmak
için ya da böyle bir şey elde edebilmek için öteki olarak gördüğü, diğeri
olarak gördüğü, hitap etmeyi düşünmediği kişilere yönelik hep sert bir dil
kullanıyorlar. Bu kısa vadede belki sert dili kullananlara yarar gibi
görünebilir ama aslında uzun vadede herkese zarar veriyor."
HÜDA PAR Meclis'te Türkiye siyasetine nasıl bir yenilik
getirecek?
HÜDA PAR'ın Meclis'te olmasının, Türkiye'nin temel
sorunlarının çözümünde sağlayacağı katkılara dikkat çeken Yapıcıoğlu, şunları
söyledi:
"Siyasetin kavgacı bir üslupla yapılmak zorunda
olmadığını bütün Türkiye görecek. Bizim bazı konularda taleplerimiz olacak.
Elbette bizim bazı konularda diğerlerinden farklı düşüncelerimiz olacak. Belki
biz bazı meseleleri dile getirdiğimizde birileri bu da mı varmış diyecek ama
herkes şunu görecek; siyasetin kavgacı bir üslupla yapılmak zorunda olmadığını
herkese göstereceğiz. HÜDA PAR Meclis'te olduğunda, siyasetin menfaat odaklı
olmak zorunda olmadığını herkes görecek. Halkta şöyle bir düşünce var. Elbette
her siyasetçi veya her parti kendi menfaatini düşünür veya düşünmek zorunda
olur. HÜDA PAR Meclis'e giderse, her siyasi partinin, milletin menfaatini
öncelemek zorunda olduğunu herkese göstereceğiz. Bir yerde milletin menfaati
varsa, bir yerde memleketin menfaati varsa, siyasi partiler geri durmayı veya
siyasi kişilikler kendi menfaatlerinden vazgeçmeyi öğrenecekler veya
görecekler. HÜDA PAR şahsında bunu görecekler. HÜDA PAR Meclis'e girerse,
muhalefet edilmesi gereken bir icraat veya bir düzenleme geldiğinde, o
düzenlemeyi kimin getirdiğine bakarak toptancı bir anlayışla 'falanlar
getirirse, karşı çıkalım, filanlar getirirse, alkışlayalım' anlayışının doğru
bir anlayış olmadığını tüm Türkiye görecek. Doğru kimden gelirse gelsin, biz
doğruyu destekleyeceğiz, yanlışı da kim yaparsa yapsın, biz yanlışın karşısında
duracağız. Memleket bunu görecek. Siyaset çok uzun süre seçkinlerin yaptığı bir
iş olarak görüldü ve millet belli bir kalıbın içerisine sokulmaya çalışıldı.
Biz diyoruz ki hayır, milletin değerlerini yani bizi biz yapan değerleri
siyaset sahasına taşımak gerekir. Siyaset kendisini millete göre dizayn etmek
zorundadır. İnşallah bunlar görülecek. İnşallah hakkın sesini, doğruluğun
sesinin daha gür bir şekilde memlekete yayılması için bir basamak, bir vesile
olacak." (İLKHA)