Çocukların suça karışma oranlarının arttığı son zamanlarda
başta yakınları olmak üzere topluma yönelik şiddet eğiliminde bulunmasının
psikolojik boyutlarını ele alan Psikolog Sadık Sun, burada ailelerin üzerine
büyük görevler düştüğünün altını çizdi.
Çocukların karıştığı olayların 132 bin 943'ü suça sürüklenme
nedeniyle gerçekleştiğinin ifade edildiği beyanda bu çocukların yüzde 36,6'sına
yaralama, yüzde 27,2'sine hırsızlık, yüzde 5,1'ine uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanmak, satmak veya satın almak, yüzde 4,3'üne tehdit, yüzde 3,8'ine ise
cinsel suçlar isnat edildiği bilgisine yer verildi.
Belirtilen suç oranlarını psikolojik ve sosyolojik
boyutlarıyla değerlendiren Uzman Psikolog Sadık Sun, çocukları küçük yaşta suça
sürükleyen unsurları ve bunun karşısında çevre faktörünün etkilerinden
bahsederek ailenin rolüne dikkat çekti.
"Çocukların suça sürüklenme ihtimalleri ergenlik
döneminde yaygınlaşmaya başlar"
Çocukları suça sürükleyen birçok nedenin olduğuna vurgu yapan
Sun, "Bunlar içerisinde ailevi, genetik, çevresel, köyden şehre göç,
yoksulluk ve dışarıda zaman geçirme gibi faktörlerin yanı sıra alkol ve madde
bağımlılığının etkisi vardır. Bunların yanı sıra aile içi çatışmalar ile
huzursuzluklar şiddete eğilimi daha çok arttırıyor ve çocukların suça
sürüklemesine yol açabiliyor." şeklinde konuştu.
Çocukların genel itibariyle belli bir yaştan sonra anne
babanın etkisinden çıkıp akranlarının etkisi altına girebildiğine dikkat çeken
Sun, "Mesela bir konuda baba çocuğa on kez söyler, anlamaz ama akranı bir
defa söylemesiyle fazlasıyla anlar. Bu durum ergenlik döneminde kendini daha
fazla göstermeye başlar. Nitekim çocukların suça sürüklenme ihtimalleri
ergenlik döneminde yaygınlaşmaya başlar. Bu açıdan özellikle ergenlik
dönemindeki çocuklara daha iyi bir arkadaş ortamı seçmek gerekir. Nihayetinde
kimlerle arkadaşlık yaparsa belli bir süre sonra onlara benzemeye başlar.
Ergenlik dönemindeki çocuklarımızın kimlerle arkadaşlık yaptığı, sosyal medyada
yazıştığı ve görüştüğü önemlidir. Çünkü o dönem beynin şekillenmesinin son
evreleridir. Ondan dolayı bu yaşlarda kendisine aktarılan bilgiler ve gördüğü
deneyimler ömür boyu yaşamını etkileyebilir." dedi.
Sun, "Ergenlik dönemi çokça dikkat edilmesi gereken
yaşlardır. Bu dönemde çocuklar kendilerini çevrelerine ispat etmek istemeleri
nedeniyle suça sürüklenme ihtimallerinin artığı dönemdir. Ondan dolayı anne
babaların kamera misali fark ettirmeden izlemeleri gerekir." ifadelerini
kullandı.
"Mahalle, ev ve arkadaş ortamı aynıysa çocuktaki suç
kavramı devam edebilir"
Suç işlemenin alışkanlık haline gelmesi durumuna da değinen
Sun, şunları söyledi:
Madde kullanan kişinin tedavi sonrası aynı ortama girmesi
durumunda orada kendisine verilen rolün gereğini yerine getirmek veya dışlanmamak
için belli karakterleri oynama olasılığı yüksektir. Ondan dolayı öncelikle
suçun devam etmemesi için bazı faktörlerin ortadan kalkması gerekir. Şayet
mahalle, ev ve arkadaş ortamı aynıysa çocuktaki suç kavramı devam edebilir.
Bunun düzeltilmesi de ileriki zamanlarda zorlaşabiliyor ama erken yaşlarda
müdahale edilmesiyle çok rahat bir şekilde üstesinden gelinebilir.
"Aile, çocukların öğretmenidir" diyen Sun,
eğitimin küçük yaşta başladığının altını çizerek "Eğer anne-baba temeli
sağlam atmazsa, çocuk küçük yaştayken inşaat misali malzemeden çalınırsa yapı
olarak çok da sağlam bir inşa meydana gelmez. Ondan dolayı anne babanın çocuğu
sevgi, saygı ve empati duygusundan yoksun bırakmamaları gerekir. Eğer çocuk
bunlardan mahrum bırakılmışsa veya anne babanın eğitim modeli şiddet üzerine
kuruluysa o çocuğun şiddete meyil oranı yüksek derecede meydana gelmiş
olur." diye belirtti.
"Çocuklara uygulanan ceza sistemi tavsiye ettiğimiz
bir yöntem değildir"
Ödül ve ceza sisteminin son zamanlarda çokça tartışılan
konulardan biri olduğunu ve çocuklara ceza vermekten kasıt "şiddet
uygulamanın" olduğunu belirten Sun, bu tür yaklaşımların veya
uygulamaların çocuk üzerinde olumsuz etkiler bıraktığını söyledi.
Sun, "Bu tür çocuklarda korku ve kaygı meydana
geldiğinden daha çok özgüveni eksik, pısırık ve kendisine saygısı olmayan bir
karakter olarak yetişmeye başlar. Aynı zamanda şiddet gören çocuk, 'ben yanlış
yaptım' demekten ziyade şiddet uygulayan kişiye karşı bir hınç ve intikam
duygusu besler. Ondan dolayı çocuklara yönelik uygulanan ceza sistemi pek de
tavsiye ettiğimiz bir yöntem değildir. Çünkü bu sorunu çözmekten ziyade daha
fazla otaya çıkaran hatta ilgili çocukta yalan konuşma eğilimi başlar."
ifadelerini kullandı.
Çocuklarda şiddet eğiliminde teknoloji bağımlılığının payına
dikkat çeken Sun, "Pandemi döneminden sonra neredeyse her çocuğun eline
gerek derslere katılım gerek ödev yapma vesilesiyle tablet veya telefon girdi.
O süreçten sonra derslerden ziyade uygunsuz sitelere girme, şiddet içerikli
oyunlara katılım gösterme, video izleme veya dizi takibi meydana geldi. Son
zamanlarda özellikle eşcinsel içerikli yayınlar ortaya çıkmaya başladı. Onun
için özellikle anne babaların dikkat etmesi gerekiyor. Orada görünen şiddet
veya eşcinsellik belki de çocuk için normalleşmeye başlıyor. Beyin henüz
olgunlaşmadığından neyin yanlış-doğru olduğunu bilmiyor." şeklinde
konuştu.
Sun, "Çocuğun elindeki telefon şifreliyse o cihazın
kullanılmasına dahi izin verilmemelidir. Anne babanın çocuğunun kimlerle
yazıştığını, cihaz üzerinde neler yaptığını bilmesi şartıyla akıllı telefonlar
verilebilir. Bu süreç özellikle çocukların kimlik arayışı dönemi olduğundan
uygunsuz arkadaşlarla beraberliğinden sonra ailenin durumdan haberdar olması
maalesef bir anlam ifade etmiyor. Onun için erken müdahale her zaman önemlidir.
" dedi.