23 Haziran 1994'de Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde İslami
şahsiyetiyle tanınan ve karanlık güçler tarafından gece vakti katledilen
Abdulkuddus Yazgil'in şehadetinin üzerinden 28 yıl geçti.
Şehadetinin yıl dönümünde şehidin ahlakı, kişiliği ve İslami
hassasiyetinden bahseden oğlu Davut Yazgil, babasının şehadeti ve sonrasında
yaşanan gelişmelerle beraber aradan geçen 28 yılı anlattı.
Babasının şehid olduğu yıllarda kendisinin küçük yaşlarda olduğunu söyleyen Yazgil, "Babam belediye işçisi olmadan önce balık yakalamak için patlatmak istediği dinamitin elinde patlaması sonucu sağ bileği koptu. Dönemin belediyesi engelli kadrosunda onu işçi olarak işe alıyor. Babam, normalde gündüz vakitleri belediyenin sebze haline bakıyordu." dedi.
Davut Yazgil
"Babamı
planlayarak şehid ettiler"
Şehadet öncesi hazırlanan kirli planı aktaran Yazgil,
"Babamı planlayarak şehid ediyorlar. Belediyedeki şef babamı arayarak
yerini değiştirdiğini, gece ikmal işine bekçi olduğunu söylüyor. Babam, elinin
kesik olduğunu gece bekçilik yapamayacağını söylemesine rağmen şefi mutlaka
gitmesi gerektiğini söylüyor. 1994 yılında Silvan'da insanların gündüz korktuğu
bir dönemde eli kesik olan birinin gece bekçilik yapması akla ve mantığa da
sığmıyordu. Babam belediye de çalıştığı için babam da şefi dinlemek zorunda
kalıyor." ifadelerini kullandı.
Yazgil, "İşe gitmeden önce anneme yemek için bir şeyler
getirmesi istiyor. Yemekten sonra torunu öperek evden ayrılıyor ve hiçbir
şeyden haberi olmadan görev yerine gidiyor. Görevinin yerinde yatsı için abdest
almaya gidecekken dışarı çıkması için kendisine seslenildiğini işitiyor. Babam,
bir olumsuzluk beklemediğinden onlara doğru gitmek üzere güvenlik kulübesinden
çıkmasıyla ona ateş ediliyor. Fotoğraflarda vücuduna 14 kurşunun isabet
ettiğini gördük. 14 kurşunla paçaları sıvamış bir halde şehadet şerbetini
içiyor." şeklinde konuştu.
"Babamın en
önemli hassasiyeti helal lokma idi"
Şehid olduğu yere yakın polis lojmanları olduğu için
polislerin lojmanlara saldırı olduğunu zannederek kurşunların geldiği yerlere
doğru ateş etmesinin ardından olayı düzenleyenlerin olay yerinden kaçarak
uzaklaştığını aktaran Yazgil, şöyle konuştu:
Bir bekçinin öldürüldüğü haberi Silvan'da yayılması üzerine
olay yeri yakınında ikamet eden halamın oğlu, babamın orada nöbet tuttuğunu
tahmin ederek evimize gelip babamın evde olup olmadığını sordu. Evdekiler
babamın evde olmadığını nöbette olduğunu söyledi. Hala oğlunun bir bekçinin
öldürüldüğünü söylemesiyle evde kim var kim yok hepimiz olay yerine, oradan da
hastaneye gittik. Babamın cenazesi hastane morguna kaldırılmıştı.
Şehid babasının güzel ahlakına da değinen Yazgil,
"Babamın en önemli hassasiyeti helal lokma idi. Ömrü boyunca uğraştığı tek
şey helal lokmaydı. Belki de o helal lokmadan dolayı çocukları da hiçbir
şekilde harama bulaşmadı. Babamın en büyük hassasiyeti bu olunca çocuklarının
da muhafazakâr olarak İslami bir terbiyeyle yetişmesi zor olmamıştır. Biz şunu
öğrendik: Çocukları helal lokmayla büyüyorsa başka şekilde de haramı
bulaştıramıyorsun. Bunun içinde Allah'a sürekli şükrediyoruz. O zamanlar
çocuklarıma 'şu kitabı okutayım' diye bir şey yoktu. Bildikleri tek şey edep.
Onlar için edebin içerisinde çok şey vardı. O zamanki insanlar için edep,
aileye saygıydı, çocukların nerede ne yapacağını bilmesiydi, ahlaklı ve erdemli
olmasıydı." diye belirtti.
"Babam, hiçbir
zaman bizi Kur'an-ı Kerimden ve camiden koparmazdı"
Yazgil, "Babam her koşulda çocuklarını camiye gönderir,
'evde değil, camiye namaz kılın' derdi. Bazen cami imamı, 'çocuklar yazın
Kur'an kursuna gelir senin çocukların kışında geliyor' diye babama sitem
ederdi. Babam bize 'oyun oynayın ama camiye gitmeyi de ihmal etmeyin' der,
hiçbir zaman bizi Kur'an-ı Kerimden, camiden koparmazdı. Bu bizim içinde büyük
bir avantajdı. Herhangi bir medrese ilmi olmamasına rağmen böyle yaptığı için
çevresi tarafından hoca olarak biliniyordu." dedi.
Babasının iyiliksever yapısına değinen Yazgil, şehidin
çocuklara çok düşkün olduğunu ifade ederek "Bazen cebinde şeker taşır,
gördüğü çocuklara verirdi. Çocuklar onu görünce 'şeker amca geldi' diye
seslenirlerdi. Babam, kimsenin haberi olmadan ihtiyaç sahibi ailelere yardım
ederdi. Nitekim annem dahi bunları sonradan öğrendi. Şehadetinden sonra
Silvan'da çok ciddi sessizlik oldu. O zamanlar biri öldüğünde belli fikirler
taşıyan insanlar taziyeye giderdi ama babamın taziyesine herkes geldi. Hatta ev
yetersiz kalınca taziyeleri camide de kabul etmeye başladılar. Yani taziyesi
ilk defa camide olan şehittir." ifadelerini kullandı.
Genel anlamda İslami bir ahlaka sahip olduğu için çevresi tarafından sevildiğini sözlerine ekleyen Yazgil, halen onun vesilesiyle Silvan'da çok sevildiklerini ve bir yere gittiklerinde onun ismi ile anıldıklarını ifade etti.
"Şehidlik büyük
bir mertebedir, şehadetiyle gurur duyuyoruz"
Aradan geçen 28 yıl içerisinde babasızlığın vermiş olduğu
duygularla çektiği sıkıntıları paylaşan Yazgil, "28 yıl az bir süre değil.
Her şeyi bir şekilde atlatılır, bazen annesizlik de babasızlık da hatırlama
ihtiyacı duyulmaz ama bazı süreçlerde yetim olmak çok sıkıntılıdır. Silvan'da
sayılı öğrencilerden biriydim. Birinci olanlar şehir dışına gönderiliyor, bazı
vakıflar çocukları özel okullarda okutuyordu. O dönemde farklı kuruluşlar
anneme, 'Bu çocuğu bize ver, okutalım' dedi. Annem, 'ben çocuklarımı bir yere
gönderemem, babaları yok, benim bunlara sahip çıkmam lazım' dedi. Başımıza bir
şey gelecek diye beni göndermedi."
Yazgil, "Katıldığım sınavlarla Diyarbakır'da bir liseyi
kazandım ve Silvan'dan çıkmam gerekti. İşte o zaman anne ve babanın yokluğunu
hissetmeye başladım. Her ne kadar aile büyükleri olursa olsun hiç kimse baba
yerini tutamaz. Kısmen yardım etmeye çalışanlar olduysa da yetersizdi. Lise
yıllarımda çok ciddi fakirlik çektim. Okulumuz iki öğündü. Öğle arasında yemek
yiyecek param yoktu. Öğle yemeği yiyemediğim için pazartesi ve perşembe günleri
oruç tutma kararı aldım. 4 yıl boyunca bu böyle oldu. Az da olsa bu sıkıntıları
üniversite de yaşadım. Bu sıkıntılardan dolayı üniversiteyi bırakma noktasına
geldiğimde Silvan’da ki abiler buna izin vermedi ve ihtiyaçlarımı
karşılayacaklarını söylediler." dedi.
Aile olarak en mutlu günlerinde dahi babalarının yokluğunu
hissettiklerini belirten Yazgil, "İlk iki abimin dışında annem bütün
düğünlerimizde hüngür hüngür ağlamıştır. Çünkü ‘bunların babası olsaydı bu
düğünler böyle olmazdı’ derdi. Annemin bu tür meselelerde babasızlığın olduğu
durumlara gizliden ağlamalarını da hiç unutmuyorum. Şehadet büyük bir
mertebedir, bundan gurur duyuyoruz." şeklinde konuştu.