Buzullar üzerinde araştırma yapan bir grup bilim insanı
yaklaşık 15 bin yıllık iki buz kütlesinde 28 yeni virüs keşfetti.
The Hill'in haberine göre, bulguları Microbiome dergisinde yayınlanan araştırma için deniz seviyesinden yaklaşık 6 bin 700 yükseklikte bulunan Guliya buz tabakasından çıkarılan buz kütleleri analiz edildi.
Araştırmacılar, alınan örneklerde bulunan 33 virüsten
28'inin daha önce keşfedilmemiş olduğunu ve bu virüslerin buzda sıkışarak
hayatta kaldıklarını belirtti.
Buzu incelemek için bir arıtma süreci geliştiren
araştırmanın başyazarı Zhi-Ping Zhong, "Bu buzullar yavaş yavaş oluştu,
toz ve gazların yanı sıra pek çok virüs de bu buzda birikti. Çin'in batısındaki
buzullar pek araştırılmamış ve amacımız bu bilgiyi geçmiş ortamları anlamak
için kullanmak. Virüsler de bu ortamların bir parçası." dedi.
Araştırmanın yazarlarından Matthew Sullivan da bu virüslerin
zorlu ortamlarda hayata kalan virüsler olduğunu belirterek, "Bu virüsler,
soğuk ortamlarda hücreleri enfekte etmelerine yardımcı olan ayırt edici genlere
sahip." diye konuştu.
10 binlerce yıllık
virüslerin yayılması tüm canlıları nasıl etkiler
Bulaşıcı bir virüsün tüm dünyada insanlar üzerinde
oluşturduğu olumsuz etki ortada. Daha önceki dönemlerde yaşayan insanlar
şüphesiz salgın hastalıklarla daha korkunç bir şekilde yüzleştiler ve sonuç
olarak çok azları virüse karşı bağışıklık kazandı ve insan nesli devam etti. Bu
virüsler canlılar üzerinde ki etkilerini kaybettiklerinden dolayı yok olma
noktasına geldi. Ama buzullar tarafından adeta bir zaman tüneline
girmişcesine 10 binlerce yıl sonra hala canlı kalmış virüsler var. Bilim
insanları ilk defa karşılaştıkları bu virüslerle alakalı çok az şey biliyorlar.
Tarihte korkunç salgınlara sebep olmuş olma ihtimali olan bu virüsler ile
tanışmamız nasıl olacak, bunu zaman gösterecek. Konuyu merak edenler için 2017
de BBC Earth de yayınlanmış bir yazı;
Buzullarda saklı
hastalıklar yeniden canlanıyor
Yüzyıllardır buzullar ve donmuş toprak tabakası içinde
etkisiz duran bakteri ve virüsler, iklim değişikliği ile ısınan yeryüzünde
yeniden tehdit oluşturabilir.
Tarih boyunca insanlar bakteri ve virüslerle yan yana
yaşadı. Biz bazı hastalıklara yol açanlarına karşı direnç geliştirirken, onlar
da yeni bulaşma yöntemleri geliştirdi.
Yüz yıl kadar önce Alexander Fleming penisilini bulduğundan
beri antibiyotik kullanıyoruz. Buna karşılık bakteriler de antibiyotiğe karşı
direnç geliştirecek şekilde evrildi. Aradaki mücadele devam ediyor.
Peki yüzlerce, hatta binlerce yıldır ortalıkta olmayan veya
daha önce hiç karşılaşmadığımız ölümcül bir bakteri ya da virüsle karşılaşsak
ne olur?
İklim değişikliği sonucu binlerce yıldır donmuş topraklar ve buzullar erimeye başladığı için bugün eski virüs ve bakterilerin yeniden canlanması ihtimali oldukça yüksek.
Ağustos 2016'da Sibirya'daki Yamal Yarımadası'nda 12 yaşında
bir çocuk ölmüş, en az 20 kişi de şarbon nedeniyle hastanelik olmuştu.
Bu durum, 75 yıl önce şarbondan ölen bir geyik cesedinin
çözülen buzlar nedeniyle yüzeye çıkmasına bağlandı. Şarbon bakterisi toprağa ve
suya karışmış, bölgedeki iki bin geyiğe hastalık bulaşmıştı.
Normal koşullarda, her yaz 50 cm derinliğe ulaşan yüzeysel
donmuş topraklar çözülür. Fakat dünya giderek ısındığı için daha derin
tabakalarda da çözülme gözleniyor. Dolayısıyla bu tür vakalarda artış olabilir.
Zira donmuş topraklar bakterilerin uzun süre, belki de
milyonlarca yıl canlı kalması için ideal ortam sağlıyor. Bu durumda bazı
hastalıkların yeniden gündeme gelmesi söz konusu olabilir.
Kuzey Kutup Dairesi'nde ısı artışı diğer bölgelerden üç kat daha hızlı.
Soğuk, karanlık ve oksijensiz ortamdan dolayı donmuş
topraklar mikrop ve virüsler için iyi bir koruyucu. İnsanlara ve hayvanlara
hastalık bulaştırabilecek virüsler, geçmişte salgın hastalıklara yol açmış
olanlar da dahil, bu tabakada canlı kalmış olabilir.
20. yüzyılda bir milyonu aşkın geyik şarbondan öldü. Bunlara
derin mezarlar kazmak mümkün olmadığından cesetleri yüzeye yakın. Rusya'nın
kuzeyinde bu şekilde 7 bin toplu gömüt bulunuyor.
Ancak donmuş toprak altında başka nelerin bizi beklediği
bilinmiyor. Örneğin araştırmacılar Alaska'nın tundralarında 1918 İspanyol gribi
virüsünün kalıntılarını buldu. Bubonik veba ve çiçek virüslerinin de Sibirya'da
gömülü olma ihtimali var.
Antarktika
buzullarında saklı çok eski bakterileriler bulundu
2011'de yapılan bir araştırmada, donmuş toprakların erimesi
sonucu, 18. ve 19. yüzyılda kol gezen ölümcül hastalıklara yol açan virüs ve
bakteriler, özellikle bu mezarlıkarın yakınındaki insanlar bakımından yeniden
tehlike teşkil edebilir.
Örneğin 1890'da Sibirya'da büyük bir çiçek salgını olmuş,
bir kasabanın nüfusunun yüzde 40'ı hayatını kaybetmişti. Bu insanlar Kolyma
Nehri'nin kenarında donmuş toprakların üst tabakasına gömülmüştü. 120 yıl sonra
nehirden taşan sular kıyıları aşındırıp erozyonu hızlandırdı.
1990'larda yapılan araştırmalarda, Sibirya'nın güneyinde Taş
Devri'nden kalma insan kalıntıları bulunmuş, bunların vücudunda çiçek
hastalığına özgü yaralar tespit edilmişti. Araştırmacılar çiçek virüsü
görmeseler de bu virüsün DNA kalıntılarına rastlandı.
Bu, buzda donmuş
halde duran bakterilerin hayata dönmesinin ilk örneği değildi.
NASA araştırmacıları 2005'te Alaska'da 32 bin yıldır donmuş
olan bir bakteriyi canlandırmayı başarmıştı. Mamutlar döneminde hayatta olan bu
bakteriler buzlar çözülünce yeniden hareket etmeye başlamıştı.
Bundan iki yıl sonra ise Antarktika'da buzulların altında
donmuş, 8 milyon yıllık bir bakteri yeniden hayata döndürüldü. Aynı çalışmada
100 bin yıllık bakteri de canlandırıldı.
Ancak donmuş haldeki her bakteri canlandırılamaz. Şarbon
bakterisi spor ürettiği için ve bunlar çok dayanıklı olduğundan 100 yıldan
fazla donmuş halde kalabilir.
Aynı şekilde tetanoz bakterisi, felce ve ölüme yol açan
botulizm bakterisi ve bazı mantarlar da uzun süre buzda donmuş halde
canlılığını koruyabilir.
Virüsler de uzun süre dayanabilir. Araştırmacılar 2014'te,
Sibirya'da 30 metre derinlikte 30 bin yıllık iki büyük virüsü (Pithovirus
sibericum and Mollivirus sibericum) yeniden canlandırmıştı.
Virüsler canlandıkları andan itibaren hastalığa yol açabiliyor.
Bu iki virüs sadece tek hücreli amipleri etkiliyor. Fakat bu durum, insana
bulaşan virüslerin de canlanması ihtimaline işaret ediyor.
Bu riski yaratan şey sadece küresel ısınma ile donmuş
toprakların çözülmesi değildir. Kuzey Buz Denizi'ndeki buzlar eridiği için
Sibirya'nın kuzey kıyılarında maden ve mineral arama çalışmaları, petrol ve
doğal gaz için sondaj çalışmaları kârlı hale geliyor.
Bu çalışmalar, eski bakteri ve virüslerin yeryüzüne çıkıp canlanması riskini arttırıyor. Bunlar yeni salgın hastalıklara yol açabilir. Bunların DNA'ları hasar görmüşse canlanması mümkün değil. Ancak çok daha dayanıklı olan büyük virüsler için aynı şey geçerli değil.
Lechuguilla mağarasındaki selenit kristalleri
Uzmanlar bu nedenle Arktik bölgesine gelen ilk insanlara ait
virüslerin, hatta nesli çoktan tükenmiş Neanderthal ve Denisovan gibi insan
türlerinin taşıdıkları hastalıkların yeniden gündeme gelmesi riskine dikkat
çekiyor. Rusya'da 30-40 bin yıl öncesine ait Neandertal kalıntılarına daha önce
rastlanmıştı.
Bazıları, belli hastalık virüslerinin yeryüzünden silinmiş
olması gibi sahte bir güven duygusuna kapılmamak ve bu riske karşı tedbir
olarak aşı stoklarının bulundurulması gerektiğine inanıyor.
Eskiden kalma bakteri ve virüslerin bulunduğu yer sadece
buzullar değil. Şubat 2017'de NASA araştırmacıları Meksika'da bir madendeki
kristaller içerisinde 10-50 bin yıllık mikroplara rastladıklarını açıkladı.
Bunlar, kristalin sıvı kısımlarında sıkışmış ve
çıkarıldıklarında çoğalmaya başlamış yeni bir mikrop türüydü.
New Mexico'daki bir mağarada ise 300 metre kadar derinlerde 4 milyon yıldır gün yüzü görmemiş bakteriler (Paenibacillus) bulundu.
Tibet platosundaki donmuş toprak tabakası
Bu bakterinin insanlara hastalık bulaştırmadığı, ancak 18
doğal antibiyotiğe karşı dirençli olduğu görüldü. Antibiyotikle daha önce karşı
karşıya gelmemiş bu bakterinin direnç göstermesi, bakterilerin direncinin
milyonlarca, belki de milyarlarca yıl öncesine dayandığını gösteriyor. Bakterinin
bu özelliği, zor koşullarda rakip organizmalara karşı üstünlük kazanmak için
geliştirdiği sanılıyor.
Rusya ile Kanada arasındaki Bering bölgesinde 30 bin yıldır
donmuş topraklarda bulunan bakterilerin genleri 2011'de incelendiğinde de
bunların bazı antibiyotiklere karşı direnç gösterdiği görülmüştü.
Peki bütün bunlardan
kaygı duymak gerekir mi?
Yer altında ne kadar tehlike olduğunu bilmediğimiz için
bazıları boşuna kaygı duyulmaması, asıl dikkatlerin iklim değişikliğine
yöneltilmesi gerektiğini söylüyor. Örneğin dünya giderek ısındığı için kuzey
ülkeleri de sıtma, kolera, dang humması gibi daha sıcak iklimlerde görülen
hastalıklara maruz kalabilir.
Bazıları ise eski bakterilerin teşkil ettiği riski tam
olarak bilmesek de bunları göz ardı edemeyeceğimize inanıyor. Zira bağışıklık
sistemimiz için yabancı olan bu canlılarla karşılaşma halinde hastalık
bulaşması riski, bunların antibiyotik direnci de göz önünde bulundurulduğunda
göz ardı edilecek gibi görünmüyor.