Konu hakkında araştırma yapan Kürt sosyologlar, Kürt kentlerinde
yaşanan asimilasyon-oto-asimilasyona dikkat çekerek bu kentlerde yaşayanların
%95’inin kendini “Kürt” olarak tanıttığını ancak Kürtçe okuyup yazanların
oranının daha az olduğunu belirtiyor.
Sosyologlara göre Diyarbakır’da günlük yaşamda Kürtçe konuşanların
oranı % 45 – 50 iken Kürtçe okuyup yazanların oranı ise sadece %5 ile 10
civarında.
Diyarbakırlı Hamit Aslan, “Halkımız Kürtçeyi unuttu ama
Türkçe de öğrenemedi” diyor.
PENA KURD eski Başkanı yazar Şeyhmus Sefer, Kürtçe
üzerindeki yasak ve baskılara dikkat çekerek, Cumhuriyetin kurulmasından 1992
yılına kadar süren süreçte sistemli bir asimilasyon uygulandığını, baskı
psikolojisinin zamanla oto-asimilasyona dönüştüğünü belirtiyor.
“Türkiye’de yıllarca Kürtçe yasaktı, konuşanlar cezalandırılıyordu.
Kürtçe ağır bir yük gibiydi. Şimdi bu yasak kalktı ama Kürtler kendilerine
yasak uyguluyor ve bu da oto-asimilasyona yol açıyor” diye belirtiyor.
Diyarbakır’da yaşanan bu durum kente dışarıdan gelen
Kürtlerin de dikkatini çekiyor.
Rojavalı Emine Ahmed, “Biz burada Diyarbakır’da herkesle
Kürtçe konuşuyoruz ama kimse bize Kürtçe cevap vermiyor.” diyor.
Sosyologlar otoasimilasyonun engellenmesi için Kürtçenin
okuma yazma dili olarak kullanılması gertiğine vurgu yapıyor.
İsmail Beşikçi Vakfı Diyarbakır Şubesi Başkanı Said Veroj’un
bu konudaki düşünceleri ise şöyle:
“Kürtçe okuma yazma dili olmadığı müddetçe bu asimilasyon ve
oto-asimilasyon tehlikesi de devam edecektir. Kürtler kendi dillerine önem
vermiyor, hatta bazıları dillerinden utanıyorlar. Doğal olarak bu kesim egemen
dilin etkisi altına giriyor. Ve kısaca bu bir amaçtır zaten.”
Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü'nün
(UNESCO) 2009 yılında yayımladığı bir rapora göre dünya genelinde yaşayan 6 bin
700 dilden 2 bin 400’ü yok olma tehlikesi altında. Bu dillerden 15’i
Türkiye’de.(RUDAW)