Bu tarih zenginliği içerisinde, şehrin en eski yerleşim alanı olan Sur ilçesi öne çıkar. Tarihi Diyarbakır Surları’nın içinde yer alan bu ilçe, Mezopotamya’nın bereketli topraklarında binlerce yıl boyunca medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir merkezdir.
Sur ilçesi, adını şehrin etrafını çeviren ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Diyarbakır Surlarından alır. Bu surlar, sadece askeri bir savunma yapısı değil, aynı zamanda şehrin tarihsel ve kültürel kimliğinin bir simgesidir. Sur’un tarihi, M.Ö. 3000’lere kadar uzanır ve bu nedenle, ilçe Anadolu’nun en eski yerleşimlerinden biri olarak kabul edilir. Hititler, Asurlular, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar gibi pek çok medeniyet, bu bölgede iz bırakmıştır.
Sur’un en dikkat çeken özelliklerinden biri, tarihi yapılarının ve sokak dokusunun büyük ölçüde korunmuş olmasıdır. Hasan Paşa Hanı, Ulu Camii, Dört Ayaklı Minare ve Hevsel Bahçeleri gibi yapılar, bu ilçenin tarih boyunca önemli bir kültürel merkez olduğunu gösterir. Hevsel Bahçeleri, Mezopotamya’nın bereketli topraklarından beslenen ve binlerce yıldır tarımsal faaliyetlere ev sahipliği yapan bir alan olarak, Sur’un ekonomik tarihine de ışık tutar.
Günümüzde Sur, sadece tarihi bir müzeyi andıran yapısıyla değil, aynı zamanda yaşayan bir kültür merkezi olarak da dikkat çekiyor. Dar sokakları, geleneksel el sanatları ve zengin mutfağı ile ziyaretçilere benzersiz bir deneyim sunar. Ancak, bölgenin tarihsel dokusunu koruma ve modern şehirle uyumlu hale getirme çabaları, önemli bir meydan okuma olmaya devam etmektedir.
Sur ilçesi, sadece Diyarbakır’ın değil, Anadolu’nun tarihine tanıklık eden bir hazinedir. Her bir taşında, her bir sokağında tarih ve kültürün izlerini bulmak mümkün. Bu nedenle, Sur’un korunması ve gelecek nesillere aktarılması, sadece Diyarbakır için değil, tüm insanlık için büyük bir sorumluluktur.